topragıla bile geldi dört sıfât
sabr u eyu hû tevekkül mekremet
(toprakla birlikte insan dört sıfat geldi: sabır, iyi huy, tevekkül, cömertlik)
suyıla geldi bile dört dürlü hâl
ol safâdur hem sehâ lutf u visâl
(su ile dört hal geldi mizaç oluştu: gönül huzuru, cömertlik, lütuf iyilik ve vuslat)
yel ile geldi bile bil dört heves
ol durur kizb ü riyâ tîzlik nefes
(hava ile birlikte dört heves geldi: yalan, ikiyüzlülük, acelecilik, nefs )
odıla geldi bile dört dürlü dad
şehvet ü kibr ü tama’birle hased
(ateş ile dört türlü tat geldi: şehvet ve kendini beğenme, açgözlülük, kıskançlık)
cânıla geldi bile uş dört hisâl
‘izzet-ü vahdet hayâ âdâb-ı hâl
işte can işe birlikte dört huy geldi: büyüklük ve birlik, utanma ve halin edepleri, ahlâk-ı hamîde)
Bizler altı yüz yıllık bir imparatorluğun bakiyesiyiz. Bizde çok adam bulunur. Çok adam çok gelenek, çok huy, çok adet, çok karakter demektir. "İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa" denilmiş. Karşındaki bir insan, kavun değil ki koklayıp olmuş mu, olgunlaşmamış mı anlayasın. Bu sebeple; "Nerelisiniz" diye başlanır
Kitap, 1887 yılında üçüncü sınıfa başlamak üzere olan Enrico'nun üçüncü sınıfta yaşadıklarını yazdığı bir günlük.
Gerek ebeveynleri gerekse öğretmenleri onu çok bilinçli yetiştiriyor.
Okurken sık sık: " Vay be! Kaldı mı böyle öğretmenler?" dedim. Ayrıca :" Acaba ben büyüdüğümde hayatıma girmiş olan onca öğretmenden kaçını veya
Yorulmak ne kadar basit bir söz belki de ama içinde hem neşeyi hem de kederi taşıyor, insan gülmekten yorulur, ağlamaktan yorulur, insanların düşüncelerinden yorulur, kafasındaki seslerden yorulur, belki de hayatından yorulur ve insan bazen öyle yorulur ki nefes bile almak istemez..
İnsan hem kendi varlığını hem de diğer nesnelerin varoluşlarını hiç olarak görmeye başladığında, onun için yaşam zaten bir şekilde sona ermiştir. O noktada nefes almanın, yürümenin, yemek yemenin, konuşmanın, çalışmanın, gaz çıkarmanın bir anlamı yoktur. Ancak insan ne kadar mutsuz olursa olsun, içindeki bir şey onu varoluşa bağlar. İnsan bir kalemde yok olmayı öyle kolay kolay isteyemez. İçinde, varoluşa âşık duygular savunmaya geçer. İnsanı yeniden, tekrar tekrar kendinin ve nesnelerin varoluşunun anlamını bulmaya zorlar. İnsan varoluşa bağlı, hatta bağımlıdır.
Sonu beklenmedik, her satırını merakla okuduğum sanki kokuları ben de algılıyormuşum gibi hissettiğim bir kitaptı. Çok beğendim ve gerilimi hep hissettim.
-SPOILER İÇERİR-
Paris’te ismi Grenouille adlı bir kadın balıkçıların olduğu sokakta doğum yapıyordu. Kadının doğurduğu 5 çocuk ölmüştü. Sıra altıncıya geldiğinde kadın çocuğu doğurdu ve
Bir gün bir haber gelir aniden değişir her şey
Hem daha hüzünlü hem daha kıymetli olur nefes
Ah canım, ne sen sor ne ben söyleyeyim Bir aşkla, bir ölümle sınanır herkes
.
Yazarım; demeye cüret etmek daha önceki yazdıklarımdan bir aralık vazgeçmek değil midir? Bir buhran ya da ihtiras mı bu! Hastalıklı bir ihtiras hem de! Kemale ermeyen yani olgunlaşmayan her arzunun hasta ettiği bir adam mı olacağım. Bir fiilden bahsediyorum, bir edim barındırıyor bu söylemim; kalem oynatmak! Birazdan, yani bir özne olarak
Ben bu durumun sadece şizofreni hastalarında olduğunu zannederken kişisel gelişimle ilgili internet siteleri üzerinde yaptığım bir araştırmada çok sayıda zatı muhteremin de aynı
dertten mustarip olduğunu gördüm.
Karşıma öyle şeyler çıktı ki kendilerini "Yaşam Koçu, Kişisel Gelişim Uzmanı, lletişim Uzmanı, Farkındalık Eğitmeni,
Yaşam
Yirminci yüzyılın son demleri Türkiye'de karanlık günlerin yaşandığı yıllardır. Doksanlı yılları görmüş olanlar, uzaktan izlemiş olanlar bilirler bir anda insanların yok olabildiğini. Hele ki yaşayanlar, ülkenin belli bir bölgesinde nefes alanlar ya da diğer bölgelerde, bu belli bölgenin kimliğiyle yaşayanlar faili meçhul cinayetleri, beyaz, kapısı hafif aralık torosları acıyla tanırlar. Devlet, güvenlik sebebiyle yetkilendirdiği kolluk güçlerini yetkilendirmekle kalmamış, onları serbest de bırakmıştır. Ne derseniz deyin vahşi bir yaratık salınmıştır sokaklara. Çünkü gözüne kestirdiği her vatandaşı alıp kayıplara karışabilidi bu kişiler. Biraz da insan hakları gibi bu ülkede öcü görülmüş gibi karşılanan kavramlara yatkınsanız, kimliğinizin coğrafi konumunu belli eden harflerin bir önemi yoktur. Siz artık bir hainsiniz.
Doksanlı yılların Türkiye'sinde bu karmaşanın içerisinde sadece hakların korunması için mücadele edenlerin öyküsü değil Açıkoturumlar Çağı, ayrıca aşkların, yasak aşkların, bilimin önünü kesmelerin, insan psikolojisinin, geçmişin, geçmişte kalanların da öyküsü. Vedat Türkali'nin Bir Gün Tek Başına adlı mükemmel romanında hissetmemek elde değil mesela bu kitapta. Hem direnmenin hem vazgeçişin hem de umudun rüzgarı var. Aile içi ilişkiler, muhalefet olma, sesini çıkaranın konumundan edilmesi... konular arttıkça artar. En temel sorumuz da "Neden yaparız bunları?"
Kendimize dahi sorabiliyor muyuz bu kitapta sorulanları? Hesap nasıl verilecek, bağnaz zihniyet nasıl giderilecek?
Ben nefes alamıyorum. Gittikçe boğuluyorum. Beni aşağı çekiyorlar. Karanlığa çekiyorlar. Çığlıklarımı kimse duyamıyor. Karanlık beni içine çekiyor, ben yok oluyorum ama kimse göremiyor. Depresyonun en derininden çıktıktan sonra onunla eş değer bir ışık bulacağınızı söyleyen bendim ama özür dilerim. Olmuyor. Karanlık gözlerimi kapatırken hiçbir şey