Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

H.N.E

H.N.E
@hnisa_el1
"İlk kez "yabancı bir toprakta" yaşıyordum ve yabancı bir yerde yaşamanın memlekette yaşamaktan çok daha kolay olduğuna karar verdim."
Reklam
"Hiçbir zaman adil yargılanmayacağımın çok iyi farkındaydım. Sonuç olarak, başkalarına yardım için başvurmanın bir faydası yoktu. Yapabileceğim tek şey, diye düşündüm, susmak, tahammül etmek ve soytarılığıma devam etmek."
"Ben bir hiçim, rüzgarım, gökyüzüyüm."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanlara karşı her zaman korku dolu bir ürperme hissettiğim ve insan gibi konuşma, insan gibi davranma yeteneğime hiçbir şekilde güvenmediğim için tüm korku ve endişelerimi toplayıp göğsümün derinliklerinde bir kutuya sakladım. Melankolimi ve öfkemi gizlemek için büyük çaba sarf ettim ve bunun yerine kendimi masum bir neşe havası geliştirmeye adadım. Böylece yavaş yavaş egsantrik bir soytarıya dönüştüm."
"En küçük azarlama bana kulakları sağır eden bir gök gürültüsü gibi gelirdi ve beni o kadar büyük bir güçle yere sererdi ki çıldıracak gibi olurdum. Bu tür azarlamalar, karşılık vermek şöyle dursun, nesilden nesile ve sonsuz çağlar boyunca yankılanan derin bir "gerçeğin" beyanı gibiydi. Bu "gerçeği"ihtiva edecek gücüm olmadığı için o yaştayken bile insanlar arasında yaşayamayacağımdan şüphelenmeye başlamıştım. Ne başkaları ile tartışabilir ne de kendimi savunabilirdim."
Reklam
Ben, daha farkına varmadan, tek bir doğru söz konuşmayan bir çocuk olmuştum.
Görünürde her zaman gülümsüyor olsam da içeride çaresiz bir mücadeleyle debeleniyordum, bir ipte yürüyordum, ter içindeydim, onları eğlendirdikçe felaket ihtimali her an yaklaşıyordu.
"Düşündükçe daha da anlayamaz hale geliyorum ve kendimi, yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genellik konuşamam bile. Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum."
"İçiyorum," demişti ayyaş kederli bir suratta. "Niye içiyorsunuz?" diye sordu Prens. "Unutmak için." Küçük prens adımın haline üzülerek, neyi unutmak için diye sormuştu bu kez. "Utancımı" diye yanıtla ayyaş. Yardım etmek isteyen prens "Niçin utanıyorsunuz ki?" diye sordu. İçtiğim için dedi adam. Sonra da eski sessizliğine gömülüverdi."
"O halde kendini yargılarsın" dedi kral. "En zoru da budur. Kendini yargılamak diğer insanları yargılamaktan çok daha zordur. Eğer kendini yargılamayı başarabilirsen, o zaman gerçek bilgeliğe ulaşmışsın demektir."
Reklam
"İnsan herkesten verebilecekleri şeyleri istemeli. Bir otoritenin kabul görmesi için mantıklı olması gerekir. Eğer halkınıza gidip kendilerini denize atmalarını emrederseniz sizi isyan ediverirler."
"Bir adamın geceleri gökyüzüne bakması onu astronom yapmaz, biliyorsun."
"İçimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar."
"Gençleşmek mi? Gerçek anlamda yaşamaya daha yeni başladığımı sadece ben biliyorum."
"Daha sonra mutluluk içinde eve dönüp kapımı açtığım anda, diğer aslında ben olan kişinin evine girer yatağına yatarsam, bu gecenin öylesine güzel silinip temizlenmiş olduğu bütün o geçmişle bağımın yeniden kurulacağı eski hayatıma geri döneceğim korkusuna kapıldım birdenbire"
"Sonra balon demetini tutan ipi titreyerek elime tutuşturdu. Elimdeki ipin gerilediğini hissettim, balonlar kaçıp gitmek, özgür olmak istiyorlardı. Gidin o halde, nereye istiyorsanız oraya uçun, özgürsünüz! İpi elimden bıraktım ve onca balon bir anda renkli aylar gibi gökyüzüne yükseldi."
Reklam
-Ben de Portuga'yı unutamıyordum. Kahkahalarını. Farklı telaffuzunu. Dışarıdaki cırcır böcekleri bile sakalının hırş, hırş, hırş sesini taklit ediyorlardı. Onu aklımdan çıkaramıyordum. "Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayılana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey.''-
"Şimdi ben sana yalnız şunu söyleyebilirim: "Çocuk kalbinin çocuk ruhunun bağdaşamadığı her şeyi reddettin. İşte beni teselli eden de budur. Bir şimşek gibi yaşadın sen. Bir defa çaktın ve söndün. Şimşeği çaktıran göktür ve gök ebedidir. İşte budur beni teselli eden. Bir başka tesellim daha var: insandaki çocuk vicdanı tohumdaki öz gibidir ve o öz olmadan tohum filizlenemez gelişemez yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin insanoğlu doğdukça ve öldükçe insanoğlu yaşadıkça hak ve doğruluk denen şey var olacaktır."
"Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir sığmazlardı. Eğer balıklar insan olsa, nehirler ve denizler onlara yetmezdi."
"Uçmak isteyebilirim. Ama tek başıma uçamam, çünkü benim bağlı olduğum insanlar yere çakılıyken, hiçbir kuş yükselmez. O yüzden yanımdaki insanları da uçurabilmem gerekiyor." -Şeyhmus Aca "Bir adım daha atamayacak kadar yorulduğumu hissettiğimde aklıma şu sözler gelir: 'Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek ne için bu noktaya kadar geldik'? " - Sümeyye Boyacı "Çok üzüldüğüm ve kendimi mutsuz hissettiğim zamanlarda geleceğimi düşünürüm. çünkü gelecek parlaktır." -Kaan Turan Karşılaşılan zorluklar ne kadar büyükse bunların üstesinden gelmek, o kadar gurur vericidir. - Berna Akdeniz
"Kibarlığı ile onları kendinden ve düşüncesinden uzak tutuyordu. Kibarlık babanı ve onun gibileri koruyan bir zırhtır. Çünkü gerçek düşüncelerini herkese açıklayamazlar, herkese paylaşamazlar. Bu onların sırrıdır. Sırlarını paylaşmak için insan seçerler."
"Çünkü insana duyulan aşk da Allah'a duyulan aşkın bir suretidir. O aşkın sureti bile o kadar güçlüdür ki, kişinin aklını başından alır."
Reklam
"İki ailem vardır; İyi ki varlık âlemi, ikincisi manâ alemi. Varlık alemi gündüz gibidir, olanı biteni açıkça görürsün, kendini kolayca ele verir. Mâna alemi ise gece gibidir, onu bulmak için mutlaka Gönül ışığını yakman gerekir."
"Ya Mevlânâ? O ne diyordu olanlara?" "Hüdavendigar mı? Onun meşrebi başkaydı. Onun toprağı yumuşak yerden alınmıştı, suyu göllerin en tatlısından, soluğu rüzgarların en uysalından; onda umut vardı, kuşku yoktu, onda hoşgörü vardı, öfke yoktu, onda sevgi vardı, düşmanlık yoktu. Gönlümde kendi görüntüsünü görünce aklı başından gitmişti. Yıllardır sandıkta beklemiş Bir isyan bayrağı gibi rüzgârı görür görmez dalgalanmaya başlamıştı bu eski şehrin taş sokaklarında. Ne sarayı umursar olmuştu, ne ulemaları, ne de halkı. Aklını mantığını bir kutuya gizleyerek, savurup atmıştı uçurumların en derinine. Sadece gönülden oluşmuş bir adama dönüşmüştü. Bu yüzden her sözü şiirdi, her adımı güzellik, her dokunuşu keramet."