Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Topal
Filmlere, kitaplara ve inceliklerin yaşandığı anlara ihanet etmektense kalırım öyle.
Sayfa 9
Boş durmuyor Hurdacı kısmı beynimin. Bir orkestra şefiymişim - ambale. Bir vuslat kadehim varmış - rastgele kayıp.
Reklam
bilmiyorum, odamın duvarlarında nasıl bir zehirli etki var ki, düşüncelerimi zehirliyor. besbelli benden önce burada bir cani, bir zırdeli oturmuş. hayır, yalnız odamın duvarları değil, belki dışarıdaki manzara, o kasap, yaşlı hurdacı, dadım, o kahpe ve gördüğüm herkes; hatta o arpa aşımı yediğim kâse, sırtımdaki giysiler, hepsi birlik oldular, bende bu düşünceleri onlar uyandırdılar.
Gölge ve Baykuş Metaforu
Gölgem çok çok güçlüydü, belirgindi gerçek cismimden; duvara vurmuş gölgem daha gerçekti vücudumdan. Sanki ihtiyar hurdacı, kasap, dadım ve o kahpe karım, benim gölgelerimdiler, ben bu gölgelerin içinde hapsedilmiştim.Bir baykuşa benziyordum, ama iniltilerim boğazımda takılıp kalıyordu ve ben pıhtılaşmış kan olarak tükürüyordum onları.
Sayfa 76 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Ben bir topalın yanından hızla geçemem, yapamam bunu ona ve kendime bunu anlatamam...
Kendini dünyanın koyacak yer bulamadığı, bunu da aramadığı pek çok ıvır zıvırla dolu bir eskici, hurdacı gibi hissediyor, insanların akranlarının ceplerinde ellerini, dudaklarında ve yüzün geneline yerleşmiş gülümsemelerini nereden bulduklarını merak ediyordu. Bu kadar yaygın ve olağan bir şey neden ondan gizlenmişti?
Sayfa 411Kitabı okudu
Reklam
Ben bir topalın yanından hızla geçemem, yapamam bunu ona ve kendime bunu anlatamam…
Buluşmalarda oturan taraf masaya gelenden avantajlıdır.
Macide Hanım dalıp gitmesini yorgunca bir gülümsemeyle örtmek istedi. Kamuya mâl olmuş bir eski artistin, çarpıklığı içinde biraz kösnüllük de barındıran, bir cümleyi yarım bırakmış gibi duran gülümsemesini benimsemişti ne zamandır. Bu gülümsemeyi gözlerini tablodan ayırıp herkesin üstünde dura dura gezdirirken başarıyla sergiledi. Bir yandan da, bu kelimeler niye hep negatife dönüyor kafamda, hurdacı duvarının dibinde, eski yağlı çuvallar gibi medet umulmaz, kuş uçmaz kervan göçmez tenhalıklara atılmış. Offf, dedi yavaşça.
Sayfa 46 - Akşam YemeğiKitabı okudu
Macide Hanım, bu kez ağır devinimlerle geviş getirmekte olan bir ineğin de yer aldığı, kırsal duyarlığın, ladin ağaçlarının, küçük bir derenin resmedildiği tabloya bakıyordu. İneğin çenesi kibirli bir hoşnutlukla, az eğri açılmış, öylece kalmıştı. Çocukken annesine sormuş, geviş getiriyor kızım demişti annesi. Sonraları, hayat bilgisi dersinde öğretmeni de anlatmıştı çift toynaklı hayvanların geviş getirdiğini. Aslına vakıf olamadım, hayat gidici dedi içinden. Roma'da mı, nerede, hayvanat bahçesinde, tabelasında lama yazan bir hayvan görmüş, aa, bu inek gibi geviş getiriyor demişti sarışın, bıçkın rehberine, adam gülmüştü. Macide Hanım dalıp gitmesini yorgunca bir gülümsemeyle örtmek istedi. Kamuya mâl olmuş bir eski artistin, çarpıklığı içinde biraz kösnüllük de barındıran, bir cümleyi yarım bırakmış gibi duran gülümsemesini benimsemişti ne zamandır. Bu gülümsemeyi gözlerini tablodan ayırıp herkesin üstünde dura dura gezdirirken başarıyla sergiledi. Bir yandan da, bu kelimeler niye hep negatife dönüyor kafamda, hurdacı duvarının dibinde, eski yağlı çuvallar gibi medet umulmaz, kuş uçmaz kervan göçmez tenhalıklara atılmış. Offf, dedi yavaşça.
Sayfa 45 - Akşam YemeğiKitabı okudu
Reklam
Şimdi sabah kalabalığı azalmıştır, değnekçi Hasan, işkembeciye girmiştir, genelevdeki bir aşüfteye tutulmuş, son günlerde oralardan ayrılmayan, gözleri kan çanağı perişan Cevdet Bey'in karşısına oturmuştur, öbür masada torbacı Asım'la Marlboracı Hergele Seyfettin arasındaki takım tartışması iyice kızışmıştır, hazır elbise, don atlet satan pırtıcı Enver tezgâhını açmıştır, dolmuşçular çaylarını ayak üstü içmeyi sevdikleri için, ayak üstü çaylarını içmişlerdir, yeni sermaye Sevda'nın canı ciğer çekmiş, evin ayakçısı Furkan'ı, öğlen olmadan, ciğerci tezgâhının başında beklemeye yollamıştır, Ziraat Fakültesi'nden sarkık bıyıklı dört genç, Kayaş dolmuşunun yerini sormuştur, at arabasını yorgun argın süren poturlu hurdacı Ramiz, şambaba yiyen zabıtaya bir rüşvet selamı sarkıtıp geçmiştir. Her sabah Mamak'tan gelip, bu durakta indiğine küfreden, ruju hafif taşkın Fahriye Abla, bu sabah geç kalmıştır, kendisine zılgıt çekecek müdürünü de önceden ekleyip, herkesi, bilhassa o alçak, gidişi olup dönüşü olmayan serseri Hakan'ı bir güzel kalaylayıp içini ferahlatmıştır.
Sayfa 30 - Kapalı HavaKitabı okudu
“Odam her an daha karardı, daha daraldı, bir mezar oldu âdeta. Korkunç gölgeleriyle gece etrafımı sardı. Lamba is yapıyordu, kürkümü giymiş, abamı omuzlarıma almış, boynuma şalımı sarmıştım, iki büklüm gölgem duvara vuruyordu. Gölgem çok çok güçlüydü, belirgindi gerçek cismimden; duvara vurmuş gölgem daha gerçekti vücudumdan. Sanki ihtiyar hurdacı, kasap, dadım ve o kahpe karım, benim gölgelerimdiler, ben bu gölgelerin içinde hapsedilmiştim. Bir baykuşa benziyordum, ama iniltilerim boğazımda takılıp kalıyordu ve ben pıhtılaşmış kan olarak tükürüyordum onları. Şayet baykuş da hasta olsa enim düşündüğüm şeyleri düşünür. Duvardaki gölgem tıpkı bir baykuş gölgesiydi ve iki büklüm eğilmiş, yazdıklarımı dikkatle okuyordu. Anlıyordu besbelli; bir o anlayabilirdi. Göz ucuyla gölgeme baktıkça korkuyordum.”
Benimki planlı bir iniş değil kontrolsüz bir düşüştü.
Sayfa 88 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Hayallerimin peşinden terlikle koşuyordum.
Sayfa 83 - Şule YayınlarıKitabı okudu
148 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.