Hayatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlar... Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihette olmadıkları muhakkak. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun için de, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları (beyin, bilinç) bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olabileceğini hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit beşer tecessüsü ile (kendini ilgilendirmeyen şeyleri, belli etmeden öğrenmeye çalışma ile), bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginlikle karşılaşmamız mümkün olur.