Bu kuytu ve çukur bahçe, benim mezarım; dedi, bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hulyalar gömdüm!
Hikâye
Bir ateş yakıp Hallac’ı içine attılar. Tamamıyla yandı, kül oldu.
Bir âşık eline bir sopa alıp o külün başına oturdu.
Külü karıştırmaya, dilini ateş gibi açıp Söylenmeye başladı. Diyordu ki: Doğru söyleyin, o Ene’l Hak diyen nerde?
Ne söylediysen, ne duyduysan, ne bildiysen, ne gördüysen hepsi de Masalın başlangıcından başka bir şey değil! Mahvol, mahvol... yerin bu yıkık yer değil senin!
Asıl gerek, hiçbir şeye aldırış etmeyen tertemiz asıl gerek.
Feri olmuş, olmamış; ne zararı var Mademki hakiki güneş zeval bulmuyor; söyle: Ne zerre kalsın, ne gölge.
Babam gençlik zamanlarını Kore Savaşı'nda geçirmiş.
İnternet ya da telefon tasavvur bile edilemediğinden haberleşmenin çok ender olduğu dönemler. Bu yüzden güney tarafındaki küçük köylerde yaşayan insanlar ülkelerinin savaşa girdiğinden haberleri olmadan, aylak yaşamışlar. Bir gün, Milli Kurtuluş Günü kutlamalarını görmek için bir sürü kişi toplanmış. Bir anda askerler geldikleri gibi genç ve kanı kaynayan erkekleri toplayıp, büyük bir kamyona bindirip götürmüş. Savaşın en kanlı günleri yaşanıyor olmasına rağmen güneydeki insanların bundan haberi bile yok, düşün artık. Ülke çok sayıda ölü verince, asker sayısı yetersiz kalmış ve erkekler zorla askere alınmış.
Benim babam da o gençlerden biriydi. Babamın olduğu birliğin neredeyse hepsi savaşta şehit düşmüş. Ancak babam hayatta kalıp, nerede olduğunu bile bilmediği halde bir şekilde evinin yolunu bulmuş. Sürekli yürümüş. Acıkınca da savaş yüzünden yıkık dökük kalmış evlerin içine girip, tuz ve soya fasülyesi ezmesi yiyerek hayatta kalmış. Bir ay içinde evini bulmuş. Öldüğünü sandıkları gencin iskelet gibi haliyle geri döndüğünü gören köylülerin hepsi çok şaşırmış.
Savaş kâbusunu unutup, hayatına devam etmeye çalıştığı dönemde tekrar orduya katıl emri gelmiş. Daha önceden askere gittiğini kanıtlayacağı bir belgesi olmadığından, deli gibi itiraz etse de bir işe yaramamış tabi. Neyse, sonunda babam askere iki kere gitmek zorunda kalmış. Adil olmasa da, hayatta kalıp, geri dönebildiği için şükrederdi.
- Karikatürist Park Jae Dong
Karizmatik beyaz saçlı Park Jae Dong ülkemizde karikatürün babası gibidir.
İçine baktı.
Yoksul, hatta eşyasız bir ev... Kırık kapısından girip yıkık pencerelerinden üflüyordu rüzgâr. Kedersizce yaşadığı bunca yıl, hep pırıltılı bir seçkinlikle güle oynaya geçtiği tüm günler... Ona sadece bomboş bir iç bırakmıştı.
Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor
Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır
Suyun içinde gürül gürül yanan
Dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları
Bekçi Halil’in kız kardeşinin oğluna ait
Daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan
Arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum
Hiç kimsenin
Ve Amerika’da güneş battığında nehrin yıkık dökük iskelesine oturmuş, New Jersey’inin o uzuuuun göklerini izlerken, Batı Kıyısı’na kadar muazzam bir tümsek halinde inen o çiğ karayı hissediyorum, hissediyorum hiç durmadan giden yolu ve yolun uçsuz bucaklığını düşleyen o insanları ve biliyorum şu anda Iowa’da akşam yıldızı nağme nağme saçıyor soluk kıvılcımlarını çayırlara ve hemen sonra geliyor dünyayı kutsayan katıksız gece ve karartıyor bütün ırmakları, kavrıyor batıdaki dorukları ve katlıyor içine son ve nihai deniz kıyısını ve kimse ama kimse bilmiyor kimseye yaşlanmanın perişan süprüntülerinden başka ne olacağını ve ben Neal Casady’yi anıyorum…
Vücutlarımız birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele hayatımızı verebilmektir, baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip oradan tek bir ruh çıkmaktır.
Seni özgürce ve korkusuzca sevebilmek için neler verebileceğimi bilseydin..
Bu aşk, hayatının bütün o eski aşklarından hiçbirine benzemeyecekti, her zaman