Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Turgut'un vedası... "Bitmiyoruz, ürkme sevgilim. İçimde tam da tanımına uygun bir acı var. Belki de bir türlü ne kendime ne de sana yaşatamadığım baharların sitemi bu hastalık. Cezamı çekiyorum. Var oluşuma yeteri kadar hizmet edemediğim, bizim için yaratılan dünya nimetlerinden olması gerektiği kadar faydalanmadığım için her biri
Sayfa 329Kitabı okudu
Yardımsever insanlar
Hemen işe başladılar. Önce Momo'nun oturduğu yarısı yıkık taş odacığı ellerinden geldiği kadar düzeltip onardılar. İçlerinden duvarcı olan birisi, odanın içine küçük bir de taş ocak yaptı. Paslı bir soba borusu da bulununca ocak tamamlanmıştı. Yaşlı bir marangoz birkaç eski sandık parçasından bir masa ile iki sandalye yapıverdi. Ve kadınlar da bir demir karyolayla az yıpranmış bir yatak ve iki yorgan getirdiler. Böylece, eski harabenin sahne altına rastlayan bu küçük taş kovuk, artık rahat bir odacığa dönüşmüştü. Sanatçı bir ruha sahip duvar ustası son olarak duvarlardan birini güzel bir çiçek resmiyle süsledi. Hatta resmin çerçevesini ve asılı olduğu çiviyi bile boyamıştı.
Sayfa 17 - PegasusKitabı okudu
Reklam
Gökhan Çınar - Terapist Kafası
Başkalarına güçlü görüneceğim derken kendini kendi içine gömdün. Nerede başladığın, nereye gittiğin hakkında bir fikrin yok. Yürüyüp gidiyorsun. O yollardaki insanları da artık görmek istemiyorsun. Kul hakkı yiyenlerin ağzında ömrün çiğneniypr. Tiksiniyorsun, artık bakmadan yürüyorsun. Hak yerken üstüne ahlak satıyorlar. Utanıyorsun, artık duymadan yürüyorsun. Düzen satılmış, sistem çökmüş, vicdan körelmiş. Öfkeleniyorsun. Aslında çok üzgünsün. Bedenin ayakta, duyguların yıkık. Gövden hayatta, ruhun kayıp. En kötüsü ne biliyor musun? Umut yorgunluğu. Anlamlar yüklenmiş, gözlerde büyütülmüş ve ellerde patlamış bir umudun telafisi çok zor oluyor. Sana mutlu çocuklar ve yeni baştan çocukluklar vadediyorlar. Sana, üstü gölgelenmiş bir aydınlığı açma sözü veriyorlar. Sana bin mevsimdir beklediğin p gerçek bahar gelecek diyorlar. Sen yorgunluğunu unutup hızlanıyorsun. Yolda şarkılar tutturuyorsun. Rotayı yeniden oluşturuyorsun. Sonra kendi umuduna çarptığın bu kazada ağır yaralanıyorsun. Hayal kırıklığı dediğin şey yürürken batıyor tabii. Umudun yorgunluğu da sırtına çöküyor. Sen bu ağırlığın altında eriyip küçülüyorsun. Yol gözünde büyüdükçe büyüyor. "Yolu bitirmek zorundayım" dedikçe biraz daha çöküyorsun. Bak, senden seni sen yapan şeyleri alıp içine boşluklar koydular. Sen ise onları artık neyle dolduracağını bilmiyorsun. Her gece ruhun hasta uyuyorsun sen, ecelinle uyanıyorsun her sabah. Hâlini sorsalar yalancı bir ezberle iyiyim diyorsun.
" ben de, ben de bu bahçe gibi çürüyeceğim ; günün birinde, farkına varmaksızın ben de ansızın bir tabaka kuru yaprak yığını altında görülmez olacağım! bir gün, mevsim ne çabuk geçti der gibi gençliğim de çabuk geçti, gitti diyeceğim! ve her şey olup bitecek! evet! her şey olup bitecek, fakat bu bahçe, kim bilir daha kaç defa dirilecek, kaç defa gençleşip pişecek, serilip serpilecek!" " bu kuytu ve çukur bahçe, benim mezarın ; bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hülyalar gömdüm!"
Sayfa 118Kitabı okudu
"Bu kuytu ve çukur bahçe, benim mezarım;" dedi, " bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hulyalar gömdüm!"
Sayfa 131 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Bu kuytu ve çukur bahçe, benim mezarım; dedi, bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hulyalar gömdüm!
Reklam
Hikâye Bir ateş yakıp Hallac’ı içine attılar. Tamamıyla yandı, kül oldu. Bir âşık eline bir sopa alıp o külün başına oturdu. Külü karıştırmaya, dilini ateş gibi açıp Söylenmeye başladı. Diyordu ki: Doğru söyleyin, o Ene’l Hak diyen nerde? Ne söylediysen, ne duyduysan, ne bildiysen, ne gördüysen hepsi de Masalın başlangıcından başka bir şey değil! Mahvol, mahvol... yerin bu yıkık yer değil senin! Asıl gerek, hiçbir şeye aldırış etmeyen tertemiz asıl gerek. Feri olmuş, olmamış; ne zararı var Mademki hakiki güneş zeval bulmuyor; söyle: Ne zerre kalsın, ne gölge.
Babam gençlik zamanlarını Kore Savaşı'nda geçirmiş. İnternet ya da telefon tasavvur bile edilemediğinden haberleşmenin çok ender olduğu dönemler. Bu yüzden güney tarafındaki küçük köylerde yaşayan insanlar ülkelerinin savaşa girdiğinden haberleri olmadan, aylak yaşamışlar. Bir gün, Milli Kurtuluş Günü kutlamalarını görmek için bir sürü kişi toplanmış. Bir anda askerler geldikleri gibi genç ve kanı kaynayan erkekleri toplayıp, büyük bir kamyona bindirip götürmüş. Savaşın en kanlı günleri yaşanıyor olmasına rağmen güneydeki insanların bundan haberi bile yok, düşün artık. Ülke çok sayıda ölü verince, asker sayısı yetersiz kalmış ve erkekler zorla askere alınmış. Benim babam da o gençlerden biriydi. Babamın olduğu birliğin neredeyse hepsi savaşta şehit düşmüş. Ancak babam hayatta kalıp, nerede olduğunu bile bilmediği halde bir şekilde evinin yolunu bulmuş. Sürekli yürümüş. Acıkınca da savaş yüzünden yıkık dökük kalmış evlerin içine girip, tuz ve soya fasülyesi ezmesi yiyerek hayatta kalmış. Bir ay içinde evini bulmuş. Öldüğünü sandıkları gencin iskelet gibi haliyle geri döndüğünü gören köylülerin hepsi çok şaşırmış. Savaş kâbusunu unutup, hayatına devam etmeye çalıştığı dönemde tekrar orduya katıl emri gelmiş. Daha önceden askere gittiğini kanıtlayacağı bir belgesi olmadığından, deli gibi itiraz etse de bir işe yaramamış tabi. Neyse, sonunda babam askere iki kere gitmek zorunda kalmış. Adil olmasa da, hayatta kalıp, geri dönebildiği için şükrederdi. - Karikatürist Park Jae Dong Karizmatik beyaz saçlı Park Jae Dong ülkemizde karikatürün babası gibidir.
Sayfa 288Kitabı okudu
Bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hulyalar gömdüm!
Sayfa 118Kitabı okudu
İçine baktı. Yoksul, hatta eşyasız bir ev... Kırık kapısından girip yıkık pencerelerinden üflüyordu rüzgâr. Kedersizce yaşadığı bunca yıl, hep pırıltılı bir seçkinlikle güle oynaya geçtiği tüm günler... Ona sadece bomboş bir iç bırakmıştı.
Sayfa 247 - Sibel EraslanKitabı okudu
Reklam
Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır Suyun içinde gürül gürül yanan Dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları Bekçi Halil’in kız kardeşinin oğluna ait Daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan Arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum Hiç kimsenin
Sayfa 49
"Bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına , bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hülyalar gömdüm!"
Sayfa 118Kitabı okudu
Ve Amerika’da güneş battığında nehrin yıkık dökük iskelesine oturmuş, New Jersey’inin o uzuuuun göklerini izlerken, Batı Kıyısı’na kadar muazzam bir tümsek halinde inen o çiğ karayı hissediyorum, hissediyorum hiç durmadan giden yolu ve yolun uçsuz bucaklığını düşleyen o insanları ve biliyorum şu anda Iowa’da akşam yıldızı nağme nağme saçıyor soluk kıvılcımlarını çayırlara ve hemen sonra geliyor dünyayı kutsayan katıksız gece ve karartıyor bütün ırmakları, kavrıyor batıdaki dorukları ve katlıyor içine son ve nihai deniz kıyısını ve kimse ama kimse bilmiyor kimseye yaşlanmanın perişan süprüntülerinden başka ne olacağını ve ben Neal Casady’yi anıyorum…
Sayfa 384 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Vücutlarımız birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele hayatımızı verebilmektir, baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip oradan tek bir ruh çıkmaktır. Seni özgürce ve korkusuzca sevebilmek için neler verebileceğimi bilseydin.. Bu aşk, hayatının bütün o eski aşklarından hiçbirine benzemeyecekti, her zaman
105 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.