Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İki kız annesi olarak, en çok karşılaştığım şeylerden biri de kızlarım uzun saçlarına toka takmak istemediğinde yapılan müdahalelerdi. "Toplasana şunun saçını." ya da "Kestirsene şunun saçlarını." cümlelerini çok duydum, hâlâ zaman zaman duyuyorum. Bu cümleleri her duyduğumda "saçın bile rahatsızlık verdiği" bir yetişkine dönüşümüzü şaşkınlıkla izliyorum. Büyük kızımla üç dört yıl önce gittiğimiz kuaförün, kızımın saçını nasıl keseceğine dair sorularını sürekli bana sorduğunu fark edince "Kızıma sorar mısınız, saç onun ve o kestirmek istiyor." dediğimde çok şaşırmıştı. Hatta ilk kez ağlamadan duran bir kızın saçını kestiğini itiraf etmişti. Çünkü küçük kızlar saçlarını hiç kestirmek istemiyor, anneleri onları zorluyordu. Ben de çocukluğumdan biliyorum bu hissi. Zorla taranmasından, bitlenmesinden sonra giden saçların acısını yani. Normalde "Kökü sende değil mi, nasılsa uzar." cümlesiyle savuşturulan bu üzüntü, aslında çok daha fazla empatiyi istiyor. Bir kız çocuğunun toka takmak istememek gibi bir hakkının olmaması basit gibi görülse de, üzerine mahremiyet, cinsiyet, benlik, kendin olmak hatta tesettür algısı ekseninde baktığımızda ne kadar önemli bir şey olduğunu görürüz. Saçların canı acır vesselam. Çekiştirilerek taranan, zorla toplanan ve kestirilen saçlarla küçük kızların kalbi arasında bir bağ vardır çünkü.
Persler birdenbire bastırmışlardı. Burada oturanlara inanmak gerekirse, kentin büyük olması yüzünden, Babil’in ortasında oturanlar, dış mahallede oturanların başlarına gelenleri fark etmediler bile; ayrıca o gün bayram vardı, sevinç içinde türküler söyleniyor, oyunlar oynanıyordu; farkına vardıkları zaman, çoktan iş işten geçmiş bulunuyordu. 192. — Babil’in ilk düşmesi böyle oldu. – Babillilerin gücünü göstermek için ileri sürebileceğim bir sürü şey arasında işte ayırt edici bir örnek. Büyük Kral topladığı vergiden başka, kendi yiyeceğini ve ordusunun erzakını sağlamak için, buyruğu altındaki ülkenin bütününü bölgelere ayırmıştı. Bir yılın toplamı olan on iki ayın dört ayında orduyu Babil besliyordu, sekiz aylık yiyeceği ise Asya’nın geri kalan bütün öbür ülkeleri karşılıyordu. Demek ki Asurya, bütün Asya kaynaklarının üçte birine tek başına sahipti. Bu eyalet hükümeti ki, bundan kastım Perslerin “Satraplık” dedikleri şeydir, bütün öbür eyaletlerden çok daha fazla gelir sağlayabiliyordu, o zamanlar bu bölgenin kralı olan Artabazos oğlu Tritantaikhmes, her gün bir artabe dolusu gümüş gönderiyordu. (Artabe, bir Pers ölçüsüdür, bir Attika medimnosundan üç Attika khoinixi44 daha büyüktür.) Bu satrapın kendi tavlalarında, savaş atları hesaba katılmaksızın, yalnız kısraklara aşmak üzere sekiz yüz damızlık aygır beslenirdi, kısraklarının sayısı ise on altı bindi; çünkü bu aygırlardan her biri yirmi kısrağa aşabiliyordu. Av köpeği sürüsüne gelince, o kadar çok Hint köpeği vardı ki, dört büyük köy hiç geri vergi ödemez, yalnız bu köpeklerin boğazına bakardı.
Reklam
Dehşet!
Annemin casus olduğunu düşünmüşlerdi.Altı adam onu çırılçıplak soyup kırbaçladı.Saatlerce vurdular.Her yerine. Yüzündeki deri bile soyulmuştu.Tum o süreç boyunca bilinci yerindeydi. Sürekli bağırdı. Ölmesi çok uzun zaman aldı.Ama kuşlar ve diğer hayvanlar onu yedi.İki gün sonra ağaçta sadece kemikleri kaldı.
Sayfa 207Kitabı okudu
Gündüzleri odayı dolduran polislerin konuşmalarına kulak verdikçe nefsime itimadım büsbütün artıyordu. Hürriyetime , hatta hayatıma hükmedebilecek durumda olan bu insanların zavallılığı gururumu artırıyordu . O günlerde bunlara elbise, palto , şapka , ayakkabı veriliyordu . Bütün konuştukları bundan ibaretti . Birisi , aldığı pabucun bir teki
Okulda sadece hikâye ve şiir yazmıyordum. Bir gün, ön sıralarda oturan 2580 numaralı, tanımadığım kıza uzun bir mektup yazdım. Sınıftaki hali tavrı, davranışları, öğretmenlerle konuşurken sesindeki vurgulama çok hoşuma gitmişti. Okuldan sonra arkadaşlarıyla Renkli Sinema'ya doğru yürürken çantasını taşıyışı, kollarını sallayışı bile değişikti. Başka türlü bir uyumu çağrıştırıyordu. Mavi okul üniformasının üstüne, yakası kirlenmesin diye saydam bir naylonla kapladığı beyaz deri ceket giyiyordu. Daha sonra tanıştık. Bir albay kızıydı, iki kız kardeşi daha vardı, adı Ülker'di, arkadaşlık etmeye başladık. O zaman birileri söylese şaşırırdık ama ileride hayatlarımız birleşecekti.
Hayalimde, olanca tutkumla insanlığa hizmet etmeyi kurduğum çok olmuştur, gerekirse bu uğurda kendimi feda edebilirim. Gelgelelim, kimseyle aynı odada iki gün bile geçiremem.
Reklam
“Toplu olarak insanları sevdikçe kişilere karşı sevgim o oranda azalıyor. Hayalimde, olanca tutkumla insanlığa hizmet etmeyi kurduğum çok olmuştur, gerekirse bu uğurda kendimi feda edebilirdim. Gelgelelim, kimseyle aynı odada iki gün bile geçiremem; bunu deneylerimden biliyorum. Bana yaklaşan kimse kişiliğimi eziyor, özgürlüğümü sınırlıyormuş gibi geliyor bana. Yirmi dört saat içinde en iyi insandan nefret edebilirim.
İki Şehrin Hikayesi'nden sonra okuduğum en güzel kitap başlangıcı
"Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti. Daha ilk sayfalardayken bile, kitabın gücünü öyle bir hissettim ki içimde ,oturduğum masadan ve sandalyeden gövdemin kopup uzaklaştığını sandım. Ama gövdemin benden kopup uzaklaştığını sanmama rağmen, sanki bütün varlığım ve her şeyimle her zamankinden daha çok sandalyede ve masanın başındaydım ve kitap bütün etkisini yalnız ruhumda değil beni ben yapan her şeyde gösteriyordu .Öyle güçlü bir etkiydi ki bu, okuduğum kitabın sayfalarından yüzüme ışık fışkırıyor sandım:Aynı anda hem bütün aklımı körleştiren hem de onu pırıl pırıl parlatan bir ışık. Bu ışıkla kendimi yeniden yapacağımı düşündüm, bu ışıkla yoldan çıkacağımı sezdim ,bu ışıkta daha sonra tanıyacağım, yakınlaşacağım bir hayatın gölgelerini hissettim" ...
Sayfa 7 - Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Toplu olarak insanları sevdikçe kişilere karşı sevgim o oranda azalıyor. Hayalimde, olanca tutkumla insanlığa hizmet etmeyi kurduğum çok olmuştur, gerekirse bu uğurda kendimi feda edebilirim. Gel gelelim, kimseyle aynı odada iki gün bile geçiremem; bunu deneylerimden biliyorum.
“Bu belki de pek çok kimseye gülünç görünür, ama fahişelere karşı ben sonsuz bir hoşgörüye sahibim. Ve bu hoşgörüyü tartışmak sıkıntısına bile katlanamıyorum. Bir gün, polis müdürlüğünden bir kimlik kağıdı almaya gidiyordum. Yan sokaklardan birinde iki jandarmanın götürdüğü bir fahişeyi gördüm. O kızın ne yaptığını bilmiyorum. Bütün söyleyebileceklerim şundan ibaret: Tutuklanmasının kendisinden ayırdığı birkaç aylık bir bebeği öperken kanlı gözyaşları dökerek ağlıyordu. İşte o günden beri bir kadını bir daha asla ilk bakışta hor görmedim.”
Sayfa 29 - Alfa KitapKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.