Dün bana her gün yazma demiştim, bugün hâlâ aynı fikirdeyim. Bu, her ikimiz için de iyi olur ve bu nedenle bir kez daha ve bu sefer daha ısrarlı bir şekilde aynı şeyi söylüyorum, ama sakın beni dinleme ve lütfen bana her gün yaz Milena, hatta çok kısa da olabilir, bugünkü mektuptan daha kısa olabilir, iki satırda bir satırda hatta tek kelime bile olabilir, ama onlarsız kalırsam çok acı çekerim.
Sayfa 169
Duyacaksınız, Nastenka(bana öyle geliyor ki, sizde Nastenka diye seslenmekten hiç yorulmayacağım), bu köşelerde tuhaf insanların, hayalperestlerin yaşadığını duyacaksınız. Hayalperest -ayrıntılı bir tanım gerekirse- insan değil, biliniz ki ortalama cinsten bir varlıktır. Daha çok erişilmez köşelerde bir yere yerleşir, orada neredeyse gün ışığından bile saklanır ve eğer içine kapandıysa da, o köşeye Sümüklüböcek gibi yapışır ya da belki bu açıdan hem hayvan hem de ev olan, kaplumbağa adının o ilginç hayvana çok benzer. Ne dersiniz, neden mutlaka yeşil boyayla boyanmış, isli, kasvetli ve yakışıksız biçimde sigara dumanı ile kaplanmış odasını öylesine sever? Neden bu gülünç beyefendi, sayılı Ahbaplarından biri onu görmeye geldiğinde (onlarla hiç görüşmediği için ahbapları zaten iyice ayağını kesmişler ondan), neden bu gülünç insan onu, sanki o az önce duvar arasında bir suç işlemiş gibi, sanki sahte banknotlar basıyormuş ya da bir dergiye, içinde asıl şairin ölmüş olduğu ve arkadaşının onun dizilerini yayına göndermeyi kutsal bir borç saydığı belirtilen anonim bir mektupla birlikte göndermek üzere bir takım şiircikler yazıyormuş gibi, öyle şaşkın, öyle yüzü çarpılmış bir halde ve öyle mahcup karşılar? Söyleyin bana, Nastenka, neden bu iki kişi arasında sohbet bir türlü bir yere bağlanmaz? Neden birden bire gelip de kafası karışırcermiş olan misafir, başka zaman gülmeyi, şaka yapmayı ya da zekice sözler söylemeyi, cinsi latif ve başka neşeli konular hakkında konuşmayı sevdiği halde gülemez, zekice bir takım sözler söyleyemez hale gelir?
Sayfa 44 - Can
Reklam
Bir futbol maçı ve bir çay ziyafeti
Başkumandanın 28 Haziranda, Akşehir'de bir futbol maçında hazır bulunacağı basın yoluyla resmen tebliğ edilmişti. Ankara'dan kısa bir ayrılık için akla yakın gelen bu sebep, Mustafa Kemal'e sadece bir futbol maçında bulunmanın zevkini vermekle kalmayacak, aynı zamanda «komşuların ne konuştuklarına kimsenin kulak kabartmayacağı» bir
Sayfa 147 - Tercüman GazetesiKitabı okudu
Sakarya kelimesi benim için pek aziz olan iki hatıranın kafamda tazelenmesine sebep olur. Birincisi şu: Aziz dostum milletvekili ve tanınmış tarihçi Yusuf Akçura Bey 22 gün 22 gece fasılasız devam eden Sakarya savaşı boyunca, bir yedek subay olarak İstihbarat Şubesi'nde görevliydi. Savaşın kritik bir ânında Mustafa Kemal, üstün bir strateji
Sayfa 137 - Tercüman GazetesiKitabı okudu
Çok tuhaftır, düşünmem gereken çok şey olmasına karşın, Polina’ya olan duygularımın analizine dalmıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, Polina’dan uzaklarda bulunduğum bu iki hafta, şimdi onun yanında olduğumdan çok daha rahattım. Oysa yolda hep onu düşünmüştüm, onu özlemiştim. Düşlerimde bile hep o vardı. Bir gün, İsviçre’de olmuştu bu, uykumun arasında Polina’yla konuşmuş olacağım, kompartmandakiler gülmüşlerdi bana. Şimdi bir kez daha soruyorum kendime aynı şeyi: “Seviyor muyum onu?” Bir kez daha yanıt vermeye cesaret ede- medim bu soruya. Daha doğrusu, yüzüncü kez “Nefret ediyorum ondan” dedim kendi kendime. Evet, nefret ediyorum ondan. Onu boğabilmek için ömrümün yarısını seve seve verebileceğim anlarım oluyor bazen, özellikle her konuşmamızın sonunda. Yemin ederim, bir hançeri göğsüne yavaş yavaş batırmama izin verseler, sanırım sevinçle kapardım hançeri. Fakat, Schlangenberg’de gerçekten “atlayın aşağı” deseydi bana, hiç düşünmeden, hatta seve seve atardım kendimi uçurumdan aşağı. Buna da bütün kutsal varlıklarımın üzerine yemin edebilirim. Kuşkum yok bundan. Ama ne olursa olsun, kesin bir karar vermeliyim artık. Bunu o da biliyor. Onun benim için erişilmez olduğunu, umutlarımın asla gerçekleşemeyeceğini çok iyi anladığım düşüncesinin ona sonsuz haz verdiğine inanıyorum. Yoksa onun gibi zeki, saygın bir kız benimle böylesine içten olur muydu? Bana hâlâ, eski çağlarda yaşamış o imparatoriçenin, adam yerine koymadığı için önünde soyunduğu tutsağına baktığı gözle baktığını sanıyorum. Evet, çok kez adam yerine koymamıştır beni...
Onun Kuşağı Değil
Bütün gün oturup müzik dinliyorlar, çok yakında şarkılar iki dakikayı geçmeyecek, çünkü bugünkü insanın odaklanma kapasitesi bir Japon balığının kapasitesinden bile az. ... Zavallıcıklar kendi kuşaklarına mahkûm olduklarını sanıyor. Kendilerinden önce pek çok başka kuşak olduğunu umursamıyorlar. (...) Geçmiş herkesin ve geçmişteki her şey rafa kaldırılmamalı.
Sayfa 96
Reklam
1.000 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.