Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu
Damat Ferit, daha 22 Eylül'de, İngiliz polislerinin koruması altında Orient Ekspres ile Fransa'ya kaçmış, Nice şehrine yerleşmiştir. İstanbul'da kalanlar ve eş dost evlerine sığınarak saklananlar, ne yapacaklarını bilemezler. Bunlardan Hakkari Mutasarrıfı Osman Nuri (Kadri), Bolu Mutasarrıfı iken, Kuvai Milliye hareketini bir
_Tanrı, ışığı yaratmıştır. Demek ki ilk Üstad-ı Azam Mason, Tanrı’nın kendisidir. _Adem Baba, ilk masonlardandır ve Tanrı tarafından Cennete mason olarak kabul edilmiştir. Bu, masonluğun eylem olarak değilse de bir oluş kudreti olarak daima var olduğunu söylemenin bir tarzıdır. Çünkü masonluk, insan ruhunun ilk ve eski bir ihtiyacına cevap
Reklam
İzmir'in kurtuluşundan hemen sonra İstanbul'dan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'yla beraber İzmir'e gelen Falih Rıfkı Atay, rıhtımdaki bu evinde onu ilk gördükleri anı şöyle anlatır: "Fethin ikinci günü İzmir rıhtımındayım. Rıhtımda bir yalının alt kat salonunda açık bir pencere. Başkumandanı yanlamadan görüyoruz. Tığ gibi bir asker. Keskin, canlı ve yanık bir yüz… Karşısında ayaküstü selâm duran iki İngiliz subayı. İstanbul'da, bir sözleriyle küme küme insanlar hapse giren, Malta'ya sürülen, evlerinden kovulan, kapı uşakları bile Osmanlı nazırlarından daha dik konuşan üniformalı İngilizleri, Başkumandana put gibi selâm durur görmek, adeta içlerimizi soğuttu. Bunlar, büyük rütbeli subaylarmışlar. İnanabilmek için gözlerimin sevinç yaşlarını siliyorum. Zırhlıları da neredeyse rıhtıma yanaşık…"
Sayfa 513 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Hassell’e göre Halder, “düşmanla karşı karşıya bulunulduğu sırada isyan edilemiyeceğini’’ söyledikten sonra şu nedenleri de ileri sürmüş : “Alman halkını İngiliz kapitalizminin esaretinden kurtarması için Hitler’e son bir fırsat vermeliyiz... Elde başka adam yok... Muhalefet gereğince olgunlaşmamıştır... Genç subaylara güvenilmez.” Hassell, bu sırada ilk komploculardan Amiral Canaris'e başvuruyor, ama ondan da bir iş çıkmıyor. Eski elçi, 30 Kasımda güncesine şunu yazıyor : «Canaris generallerden herhangi bir karşıkoyma hareketi doğacağı umudunu yitirmiş; bu yolda daha fazla uğraşmanın yararsız olduğu kanısında.» Az sonra güncesine şunu da not ediyor : «Hader’le Brauchitsch Hitler’in uşakları; başka bir şey değil.»
Başkumandan
"Karşısında ayaküstü selam duran iki İngiliz subayı. İstanbul'da bir sözleriyle küme küme insanlar hapse giren, Malta'ya sürülen, evlerinden kovulan, kapı uşakları bile Osmanlı nazırlarından daha dik konuşan üniformalı İngilizleri, Başkumandana put gibi selam durur görmek, adeta içlerimizi soğuttu. Bunlar, büyük rütbeli subaylarmışlar. İnanabilmek için gözlerimin sevinç yaşlarını siliyorum..."
Sayfa 513Kitabı okudu
“Evet, Miss Eyre, bu Fransız perisinin benim gibi bir İngiliz canavarını sevmesi gururumu öyle bir okşamıştı ki onu bir otel dairesine yerleştirdim. Zengin, rahat, parlak bir düzen kurdum onun için... Uşakları, arabaları, kürkleri, dantelleri, elmaslarıyla. Kısacası bütün aptal âşıklar gibi ben de, alışılmış olan yollardan kendimi uçuruma sürüklemeye başladım. Rezilliğe, sefilliğe giden yeni bir yol çizecek kadar da aklım yokmuş meğer! Sersem bir sadakatle herkesin geçtiği yoldan geçmişim, sayısız ayak izlerinin aşındırdığı izden bir parmak bile ayrılmamışım. Gün geldi bütün öteki budala âşıkların sonucuna uğradım elbet. Bunu hak etmiştim.
Sayfa 113 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Rıhtımda bir yılının alt kat salonunda açık bir pencere: Başkumandanı yanlamadan görüyoruz. Tığ gibi bir asker, keskin bir burun, canlı ve yanık bir yüz! Karşısında ayaküstü selam duran iki İngiliz zabiti var. İstanbul'da bir sözleriyle küme küme insanlar hapse giren, Malta'ya sürülen, evlerinden kovulan, kapı uşakları bile Osmanlı nazırlarından daha dik konuşan İngilizleri, Başkumandana put gibi selam durur görmek, içimizin bütün öfkelerini yıkadı, hınçlarımızı soğuttu.
Sayfa 20 - Pozitif YayınlarıKitabı okudu
İngiliz uşakları...
Bize anlatılanın aksine en "dinci" görünen Suudi Arabistan rejimi Ehl-i sünnet değildir. Yoz ve yobaz bir bedevî anlayışı olan ve İngiliz ve Amerikalılar'ın bir yandan "fundamentalizm" deyip, bir yandan da candan destekledikleri "Selefîlik"in kalesidir.
Sayfa 126 - MostarKitabı okudu
1920 yılı Komünist Enternasyonal'de İranlılara mesaj:
İranlı köylü ve işçiler! Tahran'daki Kaçar hükümeti ve onun uşağı olan yerel hanlar, sizleri yüzyıllar­ dır soymuş, sömürmüşlerdir. Tahran hükümetiııin uşakları, şeriat yasasına göre ortak mülk olan toprağı hep kendi mülkiyetlerine geçirmişlerdir. Toprağı iste­ dikleri gibi satıyorlar. Size keyfi vergi yüklüyorlar. Ülkeyi kötü yönetimleriyle iliğine kadar sömürüp bitir­ dikten sonra, bu kez de geçen yıl iki milyon sterlin kar­ şılığında İngiliz kapitalistlerine sattılar. İngilizlerin İran'da sizi eskiden olduğundan da fazla ezecek bir or­du kurmasını istiyorlar. Bu ordu hanlar ve Tahran hü-kümeti için vergi toplayabilsin diye Güney İran'daki zengin petrol kaynaklarını İngiliz kapitalistlerine peş­ keş çektiler ve ülkenin talan edilmesine yardımcı oldular. ·
Cromer, sömürgeci devletlerin işini en çok zorlaştıran şey, sömürülen devletlerle yaşamış oldukları ayrılıklar ve zitliklardi. Bu sebeple sömürgeci devletler bu ayrılıkların ortadan kaldırılması gerektiği kanısına vardılar. Bunu da şu iki seçenek uzerinde durarak yapmaya çalıştılar. Biri, sömürülen bu devletlerin insanlarını düşünce ve davranışta Avrupalilara yaklaştırmak için özel egiti görmüş modern bir kuşak yetiştirmekti. Nitekim bu düşünceden hareketle hakim, subay ve idareci çocuklarından oluşan bir kuşağı İngiliz terbiyesine gore yetiştirmek üzere Victoria Koleji ni açtılar. Bunlar sonraları müslümanlarin idaresinde sömürgeci Batı'nın sadık uşakları olacak, zamanla Müslümanlar ile sömürgeci Batı arasındaki ayrılıkları gidermek hususunda görev alacaklardı. Not: Bizdeki Rober Koleji/ Boğaziçi
Reklam
Rıhtımda bir yalının alt kat salonunda açık bir pencere: Başkomutanı yanlamadan görüyoruz. Tığı gibi bir asker, keskin, canlı ve yanık bir yüz… Karşısında ayaküstü selam duran iki İngiliz subayı. İstanbul’da bir sözleri ile küme küme insanlar hapse giren, Malta’ya sürülen, evlerinden kovulan, kapı uşakları bile Osmanlı nazırlarından daha dik konuşan üniformalı İngilizleri, Başkomutan’a put gibi selam durur görmek, adeta içlerimizi soğuttu. Bunlar büyük rütbeli subaylar imişler. Zırhlıları da neredeyse rıhtıma yanaşık…
Sayfa 372Kitabı okudu
Ne kadar da tanıdık (!)
“ a) İktidar ellerinde. b) Bütün propaganda gücü ellerinde: 1)Radyo 2)Büyük tirajlı gazeteler 3)Üniversitelerde tutulmuş adamları var 4)Dini kurumları ellerine almışlardır. c) En büyük milliyetçiler onlar, en dindar kişiler onlar, vatansever kişiler onlar. Ellerindeki ekonomi ve propaganda gücüyle yukarıdaki saydıklarımı kolaylıkla sağlıyorlar. Kendilerine karşı koyanları da damgalıyorlar: 1)Vatan haini diyorlar. 2)Dinsiz, diyorlar. 3)Ellerindeki korkunç yalan makinasını durmadan işletip, en küçük bir fırsatı bile kaçırmadan vatanseverleri halkın gözünden düşürüyorlar. Yani yalanı doğru, doğruyu yalan edip işin içinden kolaylıkla çıkıyorlar. İngiliz albayının Afrikada, Asyada sürdüremediği sömürgecilik düzenini, içerden tuttukları uşakları eliyle kolaylıkla sürdürüyorlar.”
Sayfa 161 - Yapı Kredi Yayınları, 9.basım, 2020.Kitabı okudu
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.