Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hem laik hem müslim olamazsın. La’ nın başladığı yer
Hadîs günümüzde, İslâm'a musallat olan bir başka cereyanın da en mühim engelidir: İslâmiyet'i beşerîleştirme, laisize etme cereyanı. Dünyada İslâmiyet'le doktriner mânadaki laisizmden, birbirine daha zıt iki şey düşünülemez. Tıpkı gece ile gündüz, ak ile kara gibi. İslâm, vahye müstenid ilâhî değerler manzumesi, laisizm beşerî hükümler sistemi. Birinin kaynağı vahy, diğerininki insan düşüncesi.
İkinci olarak da, sayın burjuva bireyciler, mutlak özgürlük üstüne çektiğiniz söylevlerin ikiyüzlülükten başka birşey olmadığını söyleyeceğiz sizlere. Para gücü üzerine kurulmuş bir toplumda, bir avuç zengin insan asalak halinde yaşarken emekçi yığınların yoksulluk içinde süründükleri bir toplumda gerçek. fiili hiçbir "özgürlük" olamaz. Siz, Bay Yazar, sizden allı pullu, çerçeve içinde açıksaçıklık ve "kutsal" sahne sanatı "üstüne örtülü" bir kılıf içinde fuhuş isteyen burjuva yayıncıya karşı, burjuva kamuya karşı özgür müsünüz? O mutlak özgürlük denen şey ya bir burjuva palavrasıdır, ya da (bir dünya görüşü olarak anarşizm, tersine çevrilmiş burjuva düşüncesi olduğu için) anarşist bir palavradır. İnsan hem toplum içinde yaşayıp, hem de ondan özgür olamaz. Burjuva yazarın, sanatçının, oyuncunun özgürlüğü, para kesesine, çürümeye, satılık olmaya gizlice (ya da ikiyüzlü biçimde gizlice) bağımlılıktan başka bir şey değildir. Lenin - 13 Kasım 1905
Sayfa 238
Reklam
A. Kanevsky “Düşünce Atlası"
Birgün insan virgülü kaybetti; o zaman zor ve uzun cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı; cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Sonra ünlem işaretini kaybetti; alçak sesle ve ses tonu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu. Bir süre sonra da soru işaretini kaybetti ve artık soru sormaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu; ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmanı umrundaydı. Birkaç yıl sonra iki nokta işaretini kaybetti ve olayların nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini aktarıyordu. Düşünceyi unuttu ve böylece son noktaya erişti. Bütün bunlar çok güzel bir öyküdür. Fakat ufak şeylerin hayatta ne kadar kıymetli olduğunu göstermez mi? A. Kanevsky “Düşünce Atlası”
Cahiliyye düşüncesi ile büyüyen, gençliklerini cahili düşünceler uğruna mücadele ederek savaşmakla geçiren sahabiler, İslâm ile şereflenince hepsini ellerinin tersiyle ittiler. Lakin insanın bilinçaltı tamamen silinmiyor, ön yargıları, alışkanlıkları, toplumsal anlayışlar ve gelenekler kolay kolay yok olmuyordu. Cahiliyyeden kurtulduğunu sanan insan geçmişe götüren bir olayla karşılaştığı zaman alt üst olur. Bilinçaltı dışa vurur, ön yargıları hortlayıp aklını istila eder. Akıl tutulması yaşıyor gibi hareket eder. Bu çukurdan ancak tevbe bilinci ve tevbe ufku ile çıkabilir.
Sayfa 24
Seni Mumla Ararken Elektrikler Geldi ;)
“İYİ GECELER,, İnsan içinde bir dağ taşımalı bir ova, bir sahil… Bunalınca kendine kaçmalı… Kendi kendinin kasabası olmalı…🩵😇☕️
Nemelazım düşüncesi ile hareket edenlerin aklı başına ancak ve ancak kendilerine veya çevrelerine bir musibet gelince gelir. Ne yazık ki, o zamana kadar hiçbir şey umurlarında olmaz.
Reklam
Platon'un aşk hakkındaki düşünceleri çok zarif. "âşıklar," diyor, "birbirlerini yüceltirler ve bu yolla tanrı'ya benzemeye çalışırlar." (Oysa günümüzde birbirlerini, birbirlerinin kölesi yapmaya çalışanlara âşık diyoruz. insan, en sevdiğine özgürlüğü nasıl olur da çok görebilir?) platon'un bu düşüncesi phaidros'ta geçiyor. Platon'un aşkı bir tür delilik olarak gördüğü doğrudur. ama bu, akıl hastalığı anlamına gelen bayağı bir delilik değil, hakikat'i bulduran bir delilik. bunu özellikle phadiros'ta vurguluyor.
Türkiye de Sanat Camiiasının ne kadar sefil ve rezil olduğuna bir kez daha şahit olduk.. Dünya genelinde sanatçılar ne pahasına olursa olsun Filistin diye haykırırken, bizim rezil sanatçılarımız hayvanlar ölmesin ama insanlar ölebilir düşüncesi ile yaşıyor… Ne zaman insan olmayı düşünüyorlar ya da biz bunları sanatçı yapmayı bırakacağız…!
İnsanın zihinsel yaşamı İnsan algılayan, algıladıklarını ilişkilendirip kavramlar oluşturan, bu kavramları düşünceler içinde konumlandırarak sistemler kuran ve bu düşünce sistemlerini kendisinin ve diğerlerinin yaşam deneyimleriyle kıyaslayarak öğrenen ve gelişen 'akıllı' bir varlıktır. İnsan düşünür. Düşünme, insan doğasının ve insan olmanın bir parçasıdır. İnsanın düşünmesini yasaklarla engellemek mümkün değildir. Yasaklasınız da o yine içten içe algılar, gözlemler, sorgular ve düşünür, ama düşündüklerini paylaşmasına izin verilmediği için bunu saklar, belli etmez. İnsanın duygusal yaşamı İnsan sadece algılayan, anlam verip düşünen bir varlık değildir; insan algıladığı, anlam verdiği, düşündüğü her şeyi aynı anda duygularıyla sarıp sarmalar. Evet, insanın algısı ve düşüncesi duygu iklimi içinde oluşur; tüm zihinsel süreçler duygu ve heyecanlarla iç içe gelişir.
İnsan yaşamı ve onurunu artık tanımayan ve insanı iradesinden soyutlayarak onu (fiziksel kaynaklarını son damlasına kadar sömürdükten sonra) yok etmeyi planlayan bir dünyada, kişisel benlik en sonunda değerlerini kaybedebiliyordu. Toplama kampındaki bir insan kendisine saygısını korumak için son bir mücadele vermediği taktirde birey olma; aklı, iç özgürlüğü ve kişisel değerleri olan bir varlık olma hissini kaybediyordu. Bu durumda kendini sadece korkunç bir insan kitlesinin bir parçası olarak görmeye başlıyor ve varoluşu, hayvan yaşamı seviyesine iniyordu. İnsanlar bazen bir arada bazen tek tek, tıpkı kendine ait bir düşüncesi ve iradesi olmayan bir koyun sürüsü gibi bir yerden diğerine doğru güdülüyordu. İşkence ve sadizm biçimlerinde ustalaşmış küçük ama tehlikeli bir çete onları her yandan izliyordu. Bu çete, sürüyü ileri geri bağırış tekme ve düdüklerle durmadan hareket ettiriyordu. Biz koyunlar ise sadece iki şeyi düşünüyorduk: Kötü köpeklerden kaçınmayı ve biraz yemek almayı.
Reklam
Aziz Augustinus’a göre her seks eylemi ve düşüncesi, ilk erkekle kadının hatalarının yeni bir cezasıydı. Platon da şöyle der: “Seks en azgın delilikle insan ruhunu etkiler; döl vermeye duyulan şehevi istek, azami şiddetiyle insanın içini yakar.”
Peki nedir bu bilgelik, nedir roman? Çok güzel bir Yahudi atasözü vardır: İnsan düşünür, Tann gü­ler. Bu özdeyişten esinlenerek François Rabelais'nin bir gün Tanrının gülüşünü işittiğini ve ilk büyük Avrupa romanının böylece ortaya çıktığını düşünmek hoşuma gider. Roman sanatının dünyaya Tanrının gülüşünün yankısı olarak geldiğini düşünmek hoşu­ma gider. Peki Tanrı düşünen insana bakarken niye gülüyor? Çünkü insan düşünüyor ve doğruyu gözden kaçırıyor. Çünkü insanlar düşündükçe birinin düşün­cesi ötekininkinden uzaklaşıyor. Ve çünkü insan hiçbir zaman olmayı düşündüğü değildir. Ortaçağdan çıkan insanın bu temel durumu Modern Çağın şafa­ğında kendini gösterdi: Don Kişot düşünür, Sancho düşünür ve yalnızca dünyanın doğrusu değil, kendi ben'lerinin doğruları da kaçar onlardan. Avrupa'nın ilk romancıları insanın bu yeni durumunu görüp sez­diler ve yeni sanatı, roman sanatını onun üzerine kurdular.
200 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
89 günde okudu
Ağlamalar ve öfke nöbetleri, yazarın okuduğum ikinci kitabı. Olaylara getirdiği çözüm önerilerini tek tek paylaşması, onlarca örnek görmemizi sağlaması sudan çıkmış balığa dönen ebeveynler (ben) için çok faydalı çünkü şahsen bu tecrübelere sahip olmam imkansız. Paylaştığı örnekler davranışlarımı ve düşüncelerimi sorgulamamı sağlıyor, hadiseleri gözümde canlandırabiliyorum. Oyun oynama sanatı kitabı da bu açıdan çok zengin ve faydalıydı. Ayrıca çocuklara bakış açısını çok çok sevdim. Yazara göre bu küçük insanlar ne istediklerinin ve ne yaptıklarının gayet farkındalar sadece bunu açıklama konusunda sorun yaşıyorlar. Yazarımız da diyor ki "sadece sevin ve karşınızda küçük bir insan olduğunu unutmayın". Aslında bu küçük insanlar yanlarında güvendikleri biri olduğunda ve gerçekten sevilip sarmalandıklarını hissettiklerinde en acı hislerini eritip travmalarını iyileştirebilirler, diyor. Tabii ki travma derken profesyonel destek alınması gereken durumları hariç tutuyor. "Her ağlamanın bastırılması fayda getirmeyebilir" düşüncesi bana mantıklı geldi ama ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. "Bütün ihtiyaçlarının giderildiğinden emin olduğunuz çocuğunuz hala ağlama konusunda ısrarcıysa sarılın ve yanında olduğunuzu hissettirin, asla yalnız bırakmayın 'git odanda ağla' demeyin" diyor özetle. Tavsiye ederim.
Ağlamalar Ve Öfke Nöbetleri
Ağlamalar Ve Öfke NöbetleriAletha J. Solter · Doğan Kitap · 2019301 okunma
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.