Bahadır Karasulu / İnciferaye
Sadakatin, iyiliğin, kıskançlığın ve aşkın izlerini yansıtan bir öykü #İnciferaye . İstanbul’dan Fransa’ya uzanan yaklaşık yirmi yıllık zaman yolculuğuna çıkacak ve eski aşkların büyüsünde duygulanacaksınız.
Ayhan ve İncifer birbirlerini çok seven ama hayattaki hedefleri ve beklentileri birbirinden farklı olan bir çift. Birinin tek düşüncesi evlenmek ve vatanından ayrılmamakken diğeri sevgisine rağmen kariyeri için Fransa’ya gidip doktora yapmak istemektedir. Durum böyle olunca tartışmalar kaçınılmaz olur. İncifer, ortak arkadaşları olan Feraye’ye, Ayhan’a iletmesi için bir mektup yazıp gider. Amacı doktorasını yapıp geri dönmekken, hayat onlar için çok farklı bir yol çizmiştir. Geride kalan ve gitmek zorunda olan sevgililerin yirmi yıl boyunca neler yaşadığını ve sevgilerinin ölümsüzlüğünü okuyoruz.
Kırklı yaşlarına gelen Ayhan, bir daha hiç göremediği ve unutamadığı İncifer’in mektubunu yirmi yıldır üstünden ayırmadan taşıdı. Peki bu yıllarda İncifer neler yaptı? Kurgu bizi hem Fransa’da İncifer’in yaşadıklarına hem de İstanbul'da Ayhan’ın yaşayamadıklarına savuruyor. Araya girip olayın yönünü değiştirenler ya da sevgisinden yardım edenler de öykünün güzelliğini pekiştiriyor.
“Sevdiğim her gün üzüleceğine, bir gün üzülsün” demek ne kadar doğru bir düşünce tartışılır ama bazen tek çıkış olarak uzaklaşmak o an çok doğru gelir. İnsan sevdiğini zamanla unutur mu? Büyük aşkların bir ömrü var mı? Ayhan ve İncifer ile tanışmalı, o zamanların naif aşklarına tanıklık etmelisiniz.
Keyifli okumalar…
Haksız bir ölümle başlayan ve hazin bir ölümle biten bir garip derviş hikayesi..
1910 yılında Bosna'da doğan meşhur yazar Meşa Selimoviç'in ağabeyi, 1942 yılında Hırvat güçler tarafından haksız yere kurşuna dizilerek öldürülür. Kardeşinin ölümü, onda çok derin yaralar açar. Sırf aileden biri öldüğü için değildir bu yara , zira
Tamamlanmamış bir cümledir insan..
Yalnızlığıyla bile bir araya gelemeyecek kadar ıssız ...
Bütün bunlara rağmen hayat, yine de anlamlı bir cümle kurabilme isteğidir.
"Özgür olduğunu düşünen insan yanılgı içindedir. Sebepler tarafından belirlenen eylemleri bilinçli yaptığını düşünmek ancak o sebeplerden bihaber olmakla mümkün olur."
ÖFKELENİNCE NEDEN BAĞIRIRIZ?
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş.
Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız? ” diye tekrar sormuş. Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “ Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”
İncelemem biraz uzun olacak şimdiden belirteyim. Kitabın adı gibi ben de incelememi iki bölüme ayırıp ilk önce ırkçılıktan daha sonra da depremden yola çıkarak sürdüreceğim. Depremi sona bırakmak istiyorum çünkü bilinçli insanlar ırkçılığın sonuçlarını vs. zaten biliyor ve bu konu üzerinde duruyor ancak deprem bilinçli insanlar tarafından bile pek