Şu çocuk dünyaya getirme işi şimdi olduğu gibi bir zorunluluk veya bedensel zevkin eşlik ettiği bir şey değil de tamamen düşünüp taşınarak akılla yapılan bir iş olsaydı acaba insan soyu gerçekten varlığını sürdürmek ister miydi?Bir insan gelecek nesle onu hayat yükünden kurtaracak şefkat ve merhamet beslemez miydi?Ya da böyle bir yükü onun üzerine yükleme sorumluluğunu soğukkanlılıkla üstlenmeyi istemeyecek kadar ona yakınlık duymaz mıydı?
Hem der: "Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin. Sen, kudreti nihayetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelal'in memluküsün. Öyle ise sen, kendi hayatını kendine yükleyip zahmet çekme; Çünki hayatı veren odur, idare eden de odur. Hem dünya sahibsiz değil ki, sen kendi kafana dünya yükünü yüklettirerek ehvalini düşünüp merak etme; Çünki onun sahibi Hakîm'dir, Alîm'dir. Sen de misafirsin; fuzulî olarak karışma, karıştırma. Hem insanlar, hayvanlar gibi mevcudat, başı boş değiller; belki vazifedar memurdurlar. Bir Hakîm-i Rahîm'in nazarındadırlar. Onların âlâm ve meşakkatlerini düşünüp, ruhuna elem çektirme. Ve onların Hâlık-ı Rahîm'inin rahmetinden daha ileri şefkatini sürme. Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm'in elindedirler. O Hakîm'dir, abes iş yapmaz. Rahîm'dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var." Sözler - 635
Reklam
İnsan sadece bir şeyden yorgun düşerler: kararsızlıktan. Yapılan her iş insanı rahatlatır, hatta en kötüsü bile hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir.
Kabiliyet Kabiliyet ve istidat hakkında farklı görüşler vardır. O görüşlerden biri de Cenabı Hakk'ın iki türlü feyzi vardır görüşüdür. Buna göre: Bu iki feyzinden birine "Feyz-i mukaddes" diğerine ise "Feyz-i akdes" denilir. Feyz-i akdes; Hazreti Allah tarafından herkese sabit bir şekilde, istisnasız olarak ve her türlü şüphe ve endişeden uzak olarak gelen feyizdir. Buna misal olarak güneşten gelen ışınlar verilebilir. Bu kısımda, kabiliyet ya da farklı bir özellik aranmaz. Feyz-i mukaddes ise; Hazreti Allah'ın, herkese kabiliyet ve istidadı derecesinde tecellisine mazhar kılmasıdır. Bu kısımda kabiliyet ve farklı özellikler devreye girer. "Her insanın yapabileceği bir iş vardır." Bu söz uyarınca, her fert bir işe layık ve her insan bir işe kabiliyetlidir. Yalnız burada önemli olan, çocukta şayet hissedilen bir kabiliyet varsa, o kabiliyeti, aksine bir yönlendirmeden kaçınmaktır. Kabiliyetinin aksi yönde yetiştirilen çocuk, o yöne doğru istidadı olmadığından feyz alamaz ve bu yönlendirmeden fayda sağlayamaz. Mesela; naif yapılı, saatçilik, ressamlık gibi zanaat tarafına meyilli olan bir çocuğu, demircilik ya da daha zor, sportif tarafı için çıraklığa vermek, içindeki kabiliyetin işlenerek ortaya çıkmasına mani olur. Çocuğun hayata hazırlanmasında kabiliyetin tespiti ve o yönde bir mesleğe verilerek geliştirilmesi, ihmali mümkün olmayacak derecede pek önemli bir husustur. (Tasvir-i Ahlak 186-187)
"Arapça yazılan Muhammet kelimesinde 'mim' harfi kişinin başını, 'h' harfi kişinin rükû vaziyette eğildiğini, 'dal' harfi de Pir'i temsil eder. Müritlere ders verirken elif harfinin pirlerin cinsel organına benzetildiğini ve kalem, kelamdan gelen sıvıya da bade denildiğini söylüyoruz Bana bu şekilde öğretildi, ben de müritlere bu şekilde öğretiyorum. Arapça 'Muhammet' yazısına sağ taraftan bakıldığında insan yüzü şeklini hatırlatıyor. Bir de Pir tarafından tabiye alınan kişi hatırlanıyor. Ben müridim ile ilişkiye girmezsem, mürit zikir durumundan dolayı yanmaya başlıyor, iş ve gücünden kesiliyor ve deli durumuna geliyor. Bu olaya tıp çare bulamıyor. Tarikat mensupları bize böyle öğretti. Benim bu olay ile ilgili olarak bildiklerim bundan ibarettir. Ben daha önceki Hasan Burkay Pir'imden aldığım bilgileri müritlerime aktardım ve uyguladım. Hakkımda isnat edilen suçlamaları kabul etmiyorum. Kişilere yapmış olduğum cinsel muameleleri kendi rızaları ile istemişlerdir. Benim bir zorlamam olmamıştır."
Sayfa 121 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
Değişikliklerden ürker insan. Oysa insan hareketle, faaliyet­le, değişimlerle ve musibetlerle varlığa erer. Yaşadığı şehirden taşınınca acı çeker. İş değiştirince acı çeker. Yatağından çıktı­ğında bile acı çeker. Ancak nefsinin çektiği acıya karşılık, ruhu bu değişikliklerden varlığa ermenin hazzını alır.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.