Merhaba Kitap Dostlarım!
Uzun zaman oldu inceleme yazmayalı. Bunun çeşitli sebepleri var, ama şimdi anlatmanın sırası değil. Şimdi çok daha önemli bir konumuz var. TECAVÜZ!
Tecavüz kelimesi, söylerken bile bizi bu kadar etkiliyorken, bir de yaşayanları düşünelim. Şimdi hepiniz, düşünmek bile istemiyorum, diyorsunuzdur eminim. Ama düşünelim bir
Okur musunuz bilmem lakin yazdım.
İncelemeye başlamadan önce, felsefi bilgileri bu denli basit ve eğlenceli bir üslup ile kaleme alan Nigel Warburton 'a şükranlarımı iletiyorum :)
* Metnin uzunluğu gözünüzü korkutmasın, madde madde elimden geldiği kadar özetlemeye çalıştım.
Kitabımız kronolojik bir sıraya göre dizilmiş, 40 bölümden oluşuyor.
Burada sizlere hem kitap hakkında, hem o zamana ait, hem sonrasında yaşananlar için az biraz bilgi vereceğim. Umarım konu ile ilgili sizleri çok sık boğaz etmemişimdir? Evet, az uzun oldu ama böylesi bir eser de ancak böyle anlatılabilirdi diye düşünüyorum.
1925 yılında, hiperenflasyonun bitiminden kısa bir süre sonra Almanya'da, o günlerde sağcı
2023 yılı biterken öncelikle söylemem gereken bir şey var ki ülkemiz adına her açıdan büyük bir geçmiş olsun. Ard arda yaşanan felaketler silsilesi hepimizi olduğu gibi beni de fazlasıyla yıprattı.
Dönüp baktığımda felaketlerin içinde hayatıma giren en güzel varlıklar yine kitaplar oldu.
Bu sene yoğun depresif kitaplar üzerinden ilerledim.
“Meclisteki bireyler açıkça kitapları yakmanın işe yaramadığını, yazarların yakılması gerektiğini söyledi.”
Jean-Jacques Rousseau
*
Yazının icadından; Kil tabletlere, Kil tabletlerden; Rulo Papiruslara, Kodekslere, İpek Yazmalara, Kitaplara… Dünden, bugüne ve yarına... Ateşin çemberinden, kitabın tarihine bir
Aylar oldu.. aylardır Gazze ateşler içinde yanıyor. Bunun adı nedir? Savaş mı? Abluka mı? İnsanlık suçu mu? Kuralsız bir savaş mı? Katliam mı? Unutulmak mı? Cihad mı? Bunun tam bir adı yok... Kimyasal silahlar,bombalar,paramparça olmuş insanlar,bir anda "ceset" ismi verilen binlerce bebek,çocuk,kadın,erkek.. Bizim utanmak bilmez lisanımız ne çok isim veriyor bu yaşananlara.. Bir çok insan "şehid" diyemeyecek kadar aciz.. Aciziz.. Rezil olduk,zelil olduk,insanlıktan çıktık.. Çoğu zaman unuttuk,alıştık.. Kınadık,kınadık,kınadık.. hiç bıkmadan usanmadan kınadık. Kınanacağımızı hiç düşündük mü? Kınanmaya layık olan bizler değil miyiz? Nasıl hesap vereceğiz diye kaç gece uykularımız bölündü? Affa layık olmak için kaç şehitten helallik istememiz lazım? Binlerce,milyonlarca soru var. Hiçbirinin tam bir cevabı yok.. Oradaki müminler ateşler içinde yanarken,parçalanıp Rablerine kavuşurken belki tekrar tekrar şehadeti istiyorlar Allah'tan.. Onlar kurtuldular bu çirkin,kıymetsiz imtihan yeri olan dar-ı dünyadan..Ya bizim beş para etmez isteklerimiz arzularımız.. Neye layığız bu saatten sonra? Ben bu ve bunun gibi yüzlerce sorunun hiçbirine bir cevap bulamıyorum. Bulmaya yüzüm de yok.. kendi nefislerimizi kınamayı dahi beceremiyoruz ki bunu yapabilelim.. yine de affedilmek istiyorum.. çaresizliğimi gören Sen'sin.. Beni,bizi affet Allah'ım... Ne düşüncelerim,ne sesim,ne ayaklarımın gittiği yollar çare olamadı yaşananlara.. Tek silahımız olan dualarımızı,tövbelerimizi,affedilmek istediğimizi sen kabul et Allah'ım..