Mine Söğüt benim okumayı çok sevdiğim bir yazar. Her kitabı ile sizi masalsı ama bir o kadarda gerçek bir dünyaya götürüyor. Okuduğum her kitabı ile yazara daha çok bağlandığımı hissediyorum nedense.
Kırmızı Zaman'da başka yerlerde yaşayan, başka hayatlar süren ve birbirlerini tanımayan insanların yollarının ortak bir noktada kesişmesini okuyoruz. Kırmızı kayığı ile sanki yıllardır oradaymış gibi Haliç sahilinde ortaya çıkan Zaman Dayı, bulduğu her türlü halatı toplayıp kulübesinin duvarlarına tutturan Haliç'in delisi Halat Niyazi, her şeye alerjisi olduğu için rutubet kokulu evlerinden çıkamayan küçük Hüsran, Osmanlı'nın en ünlü cellatlarından Deligavur Leon, babası tarafından terk edilen ve ısrarla hastane kapılarından babasını arayan Botan, annesinden sonra kimsenin adı ile seslenmediği Kambur ve kitap boyunca göz kırpan bütün karakterler.
Hepsini parça parça okurken bir bakıyorsunuz ki yavaş yavaş bir bütün olmaya başlıyor her birinin hikayesi. Yazar vermek istediğini her bir karakterin hayat hikayesi ile geçiriyor okuyucuya. Ve bunu suyun yolunu buluşu gibi öyle doğal bir şekilde yapıyor ki size sadece okurken büyük bir keyif almak düşüyor.