NOT: Bu yazı yalnızca kitaba dair değildir. Uzun bir makale konusu, tez ya da kitap olabilecek "kadınların tarihi"ne dair kısa bir yazıdır. Yine de bir incelemeye göre uzundur. 10'dan fazla alıntıyla da yazıyı zenginleştirmeye çalıştım. Ve rahat okunması için konu başlıklarına ayırdım. Yalnızca kitapla ilgili kısımları merak edenler
Hayallerimi hiç süslemedin
Hayallerimle süslendin
Gece gözlerinde sürmeydi mesela
Boncuk boncuk yıldızlar saçlarında
Parmaklarıma takılırdı hep kalbinin kırıkları
Ama sen aldırmazdın
Yalnızlığım parlardı hep teninde
Umutlarım gözlerinde ışıldayan
Sen hiç gülmezdin aslında
Ben yamardım tebessümü dudaklarına
Aşk kulaklarında küpeydi
Ya da arzularım kolye boynunda
Gül bahçesini koklardım koynunda
Sen gülü sevmezdin oysa
Ellerimle silerdim
Gözlerinden ve takvimden yaşlarını
Sen hep çocuk kaldın aklımda
Suskunluğunu bestelerdim hem
Notalar birikirdi ansızın kulaklarımda
Ama sen hayallerimi hiç süslemedin
Oysa acılarımı süsleyen hep sendin ..
Beddua değil ettiğim
Ama duaya da benzemiyor
Ellerin dert görmesin , Kalbin Aşk ..
Kime gitti isen , başkasında bul ..
"Toz olmaktansa küle döneyim daha iyi,
Hep olduğu yerde duran mıymıntı bir gezegen olmaktansa,
Tüm atomları muhteşem bir alevle ışıldayan,
Şahane bir göktaşı olmayı yeğlerim.
İnsanın işi var olmak değil, yaşamaktır.
Ömrümü uzatayım diye günlerimi boşa harcamayacağım.
Vaktimi hakkıyla kullanacağım."
“Bir masal iki parçanın bir araya gelmesiyle yapılır: Bu parçalardan biri masalın bedeni, öteki canıdır denebilir. Beden masalın kendisi, can ondan çıkan derstir.”
-
Jean de La Fontaine
1. Giriş:
Bu makale çalışması yalnızca Aisopos ve masallarına dair değildir. Aisopos öncesi Antik Yunan'da karşımıza çıkan masalsı metinlere, Aisopos'un hayatına,
Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katari gökte. İnsanin içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık. İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıldayan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık. Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek. Birdenbire büyümesi, gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun. İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi. Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde. Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. Parmaklarını sözüne pınar edememek. Uzaklarda bir adamın üşümesi, bir kadın dağlara daldikça. Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek carsilardan. Cicekcilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması. Ayrılık yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme, yalnızca gölge vermesi ağaçların. İyiliğin küfre dönmesi ayrılık. Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş. İki adımından birisi insanın. Sevincin kundakcisi, hüznün arması. Süreğen korkusu inceliğin. Ayrılık o küçük ölüm, usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan