Merhabalar 1000Kitap Ailesi....
Kitabın konusuyla ilgili bilgiler içermektedir. ( Spoiler )
- İstanbul Hatırasından önce hiç Ahmet Ümit okumamıştım. Okuduğum ilk Ahmet Ümit romanıydı fakat son da olmayacak bundan eminim.
- Ahmet Ümit bir kitaba iki ayrı hikaye yüklemiş, birisi ön plandaki Komiser Nevzat ve bir polisiye vak'ası, diğeri ise arka
Kac defa okudum bu kitabi hatırlamıyorum bile..
Kuzguncuk'u bu kadar cok sevdigim icin mi? O cocuklugun masum kokusu tum hikayeye sindigi icin mi? Hangisine sarilsam digeri öksüz kaldigi icin mi?
Hic bir cocugun yasamamasi gereken bir dramin yarali kahramanlari onlar..kimsenin kazanmadigi ama en cok hayatin kaybettiği bir oyunun mızıkcıları...
Aras'in veda ettigi o sahilden geçmek ne zordu o "tak" sesinden sonra..mabel sakız paketi görmek bu kitaba kadar gulumsetirdi beni..ama simdi..
Bir kuyu düşünün...herkes onun icinde..ve herkes kendi kuyusunu da getirmis üstelik cebinde..cocukluk iste..
Kuyulardan kuyulara yankı yankı uzanan bir istanbul hikayesi ..
Dikkat spoiler içerir!
Sabahattin Ali'nin ilk eserlerinden biri olan Değirmen'deki hikayelerde yazarın iç duygusunun yansımalarını okuyoruz. Hikayeleri okurken o hikayelerdeki yerlere yolculuk yapıyoruz.
Yazar, bu eserini pek beğenmese de ben çok beğendim. Özellikle de Değirmen hikayesini...
Sabahattin Ali, duygusal biri olduğu için eserlerinde
"Deniz diyordum
En güzeli sendeymiş denizlerin
Çiçek diyordum
Dünya çiçeklerini
Sende kokladım birer birer
Sende seyrettim her semtini o şehrin
Anladım
Seni bir kere görmek
İstanbul'u görmekmiş meğer"
“Kandilli'ye dönüverince karşıda birdenbire görmek İstanbul'u, veyahut Kalamış koyunun yıldızlar ve su sesleriyle dolu pırıl pırıl gecesi, yahut da Topkapı dışında kırların gözalabildiğine gündüzü, hattâ tıramvayda rastlanan tatlı bir kadın yüzü, hattâ Sivas'da hapisanede tenekede büyüttüğüm sarı sardunya, hasılı herhangi bir güzelliği tabiatın çıksa karşıma ben yeni baştan bir kerre daha anlarım değişmesi lâzım geldiğini ve değişeceğini mutlak bugünkü insan hayatının... ”
İstanbul'un öyle deli bir ritmi, o kadar yoğun bir enerjisi var ki, bu sarmalın içinde debelenirken yorgun düşüyoruz bazen, yorgun düştüğümüzü anlamaya vakit bile bulamadan. Ha bire bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz.
Milyonlarca insan bu haldeyiz. Milyonlarca yürek. Belki de yapmak istemediğimiz işlere, o anda görmek istemediğimiz insanlara, varmak istemediğimiz yerlere doğru telaş içindeyiz.
Durup düşünmeye vaktimiz olmuyor. Bir de bu yetmezmiş gibi devamlı birbirimizi didikliyoruz. Birbirimizin enerjisini azaltıyoruz. Bu arada şehri şehir ellerimizin arasından sarı sıcak bir kum gibi akıyor. Dokunuyoruz İstanbul'a, ama ruhunu kavrayamıyoruz. Bazen merak ediyorum, biz İstanbul'da yaşayanlar İstanbul'u ne kadar yaşıyoruz?