Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atatürk, İzmir zaferinden sonra ilk defa 15-17 Mart 1923 günleri arasında Adana'ya gelir. Coşkun kalabalığı selamlayarak Hükümet Konağı'na gelir. Merdivenlerin yarısına geldikleri zaman bir kucak sarı çiçekle bir köylü kadının³² nefes nefese sıçrarcasına merdivenleri çıktığı görülür. Gazi Mustafa Kemal durur, köylü kadın yanına kadar çıkar ve tarif edilemeyecek bir hayranlıkla O'nun gözlerine tutulur. Bir müddet bu dalgınlık içinde yerinden kımıldayamaz, sonra bir ana sesindeki şefkat ve hasretle: "Ah benim çakur oğlum! Yolunu bir deli gibi bekledim. Sana bu çiçekleri tarlamdan yoldum, Eğ başını! O sar altın saçlarını öpeyim. Bu benim adağım, umduğumu çok görme…" der. Genç kumandanın yüzüne bir huzur ve neşe yayılır, başını öne doğru eğer, köylü kadın bu sarı başı bağrındaki sarı çiçeklerin üzerine bastırır, koklar, öper. Sonra da sarı fulyeleri ayağının altına sererek: "Adağım yerini buldu, koca yiğit tuttuğun altın, kılıcın keskin, her muradın yerine gelsin"der.
Sayfa 20 - Güven KitabeviKitabı okudu
elli sayfada içim şişti. aynen kendi kendime ben duygulanmam derdim, aynen.
Atatürk, 12 Nisan 1934 akşamı İzmir'de İzmir Palas salonlarında Hakimiyeti Milliye Okulu fakir çocukları menfaatine verilen baloyu şereflendirir. Öğrencilerden Ali isminde bir çocuk ortaya gelir; fakat heyecanından bocalar, konuşamaz: derken küçük Ali coşar kendinden geçer. kollarını Ona doğru tutarak içten gelen bir sesle; "Senin ismini andıkça, senin resmine baktıkça, seni karşımda görünce damarlarımda bir şeylerin kaynadığını duyuyorum. Ah seni doya doya öpmek istiyorum" diye haykırır. O zaman O da kollarını açar; "Öyleyse gel" der. Ali koşar boynuna atılır. Diğer çocuklar dururlar mı? "Bizde, bizde... " diye bağrışarak koşarlar. Öperler, öperler. Vali Kazım Dirik, Paşalar, Yaverler, herkes heyecandan ve sevinçten ağlamaktadırlar. Bir avuç Türk yavrusunun içten gelen coşkunluğu, onu sarsmış. heyecanlandırmıştır. Gözlerine dolan yaşlan zapt etmek için dudaklarını ısırır, sonra heyecandan titreyen sesle yanındakilere dönerek: "İşte benim neslim bunlar! Bunlarla biz akranız" der.
Sayfa 56 - Atatürk'e Ait Hatıralar. İstanbul. 1949, s.91-92.Kitabı okudu
Reklam
Atatürk, İzmir zaferinden sonra ilk defa 15-17 Mart 1923 günleri arasında Adana'ya gelir. Coşkun kalabalığı selamlayarak Hükümet Konağı'na gelir. Merdivenlerin yarısına geldikleri zaman bir kucak san çiçekle bir köylü kadının nefes nefese sıçrarcasına merdivenleri çıktığı görülür. Gazi Mustafa Kemal durur, köylü kadın yanına kadar çıkar ve tarif edilemeyecek bir hayranlıkla O'nun gözlerine tutulur. Bir müddet bu dalgınlık içinde yerinden kımıldayamaz, sonra bir ana sesindeki şefkat ve hasretle: "Ah benim çakır oğlum! Yolunu bir deli gibi bekledim. Sana bu çiçekleri tarlamdan yoldum, Eğ başını! O sarı altın saçlarını öpeyim. Bu benim adağım, umduğumu çok görme..." der. Genç kumandanın yüzüne bir huzur ve neşe yayılır, başını öne doğru eğer, köylü kadın bu sarı başı bağrındaki san çiçeklerin üzerine bastırır, koklar, öper. Sonra da sarı fulyeleri ayağının altına sererek: "Adağım yerini buldu, koca yiğit tuttuğun altın, kılıcın keskin, her muradın yerine gelsin" der.
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
AŞK Aşk, Sabahattin Ali’nin sık sık ele aldığı konulardan biridir. Aşağı yukarı hikâyelerinin dörtte biri aşkla ilgilidir. Nitelim, Değirmen'deki "Değirmen", "Viyolonsel", "Kırlangıçlar", " Kurtarılamayan Şaheser", "Bir Cinayetin Sebebi", "Komiki Şehir", "Sarhoş" ;
AŞK Aşk, Sabahattin Ali’nin sık sık ele aldığı konulardan biridir. Aşağı yukarı hikâyelerinin dörtte biri aşkla ilgilidir. Nitelim, Değirmen'deki "Değirmen", "Viyolonsel", "Kırlangıçlar", " Kurtarılamayan Şaheser", "Bir Cinayetin Sebebi", "Komiki Şehir", "Sarhoş" ;
Reklam
26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR VE İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ’E BAKAN NEFER Saat 2.30. Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin,
Sayfa 603Kitabı okudu
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu olsun!
Atatürk, 12 Nisan 1934 akşamı İzmir'de İzmir Palas salonlarında Hakimiyeti Milliye Okulu fakir çocukları menfaatine verilen baloyu şereflendirir. Öğrencilerden Ali isminde bir çocuk ortaya gelir; fakat heyecandan bocalar, konuşamaz; derken küçük Ali coşar kendinden geçer, kollarını Ona doğru uzatarak içten gelen bir sesle: "Senin ismini andıkça, senin resmine baktıkça, seni karşımda görünce damarlarımda bir şeylerin kaynadığını duyuyorum. Ah seni doya doya öpmek istiyorum" diye haykırır. O zaman o da kollarını açar "Öyleyse gel" der. Ali koşar boynuna atılır. Diğer çocuklar dururlar mı? "Bizde, bizde..." diye bağrışarak koşarlar. Öperler, öperler. Paşalar, Yaverler, herkes heyecandan ve sevinçten ağlamaktadırlar. Bir avuç Türk yavrusunun içten gelen coşkunluğu, onu sarsmış, heyecanlandırmıştır. Gözlerine dolan yaşları zapt etmek için dudaklarını ısırır, sonra heyecandan titreyen sesle yanındakilere dönerek: "İşte benim neslim bunlar! Bunlarla biz akranız" der.
Sayfa 56 - Güven Kitabevi
Atatürk, İzmir zaferinden sonra ilk defa 15-17 Mart 1923 günleri arasında Adana'ya gelir. Coşkun kalabalığı selamlayarak Hükümet Konağı'na gelir. Merdivenlerin yarısına geldikleri zaman bir kucak sarı çiçekle bir köylü kadının nefes nefese sıçrarcasına merdivenleri çıktığı görülür. Gazi Mustafa Kemal durur, köylü kadın yanına kadar çıkar ve tarif edilemeyecek bir hayranlıkla O'nun gözlerine tutulur. Bir müddet bu dalgınlık içinde yerinden kımıldayamaz, sonra bir an sesindeki şefkat ve hasretle: "Ah benim çakır oğlum! Yolunu bir deli gibi bekledim. Sana bu çiçekleri tarlamdan yoldum. Eğ başını! O sarı altın saçlarını öpeyim. Bu benim adağım, umduğumu çok görme..." der. Gazi Mustafa Kemal yüzüne bir huzur ve neşe yayılır, başını öne doğru eğer, köylü kadın bu sarı başı bağrındaki sarı çiçeklerin üzerine bastırır, koklar, öper. Sonra da sarı fulyeleri ayağının altına sererek: "Adağım yerini buldu, koca yiğit tuttuğun altın, kılıcın keskin, her muradın yerine gelsin" der.
Sayfa 20 - Güven Kitabevi
SEKİZİNCİ BAP 26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLAR İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR ve İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E
Reklam
9 Eylül ?? Alsancak
"En başta Kara Fatma İzmir'e giren kahramanlarımız çok şaşırmış, gözlerine inanamamışlardı. Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmış, adeta "Gelincik tarlası"na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz... İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü'yle el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı. E şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı? Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı. Yokluk, sefalet içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, kırmızı perdelerini, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, beyaz perdeler, beyaz masa örtüleriyle değiş tokuş etmiş, sabırla o gece'yi beklemişti. O gece, 8 Eylül 1922'ydi. Çıkardılar sandıklardan... Kırmızı'nın üstüne beyaz ay-yıldız'ı diktiler. Denizi kız, kızı deniz kokan İzmir'in, kadınlarının bayrağıydı onlar."
9 Eylül
(...) En başta Kara Fatma İzmir'e giren kahramanlarımız çok şaşırmış, gözlerine inanamamışlardı. Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmış, adeta "Gelincik tarlası"na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz... İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü'yle el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı. E şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı? Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı. Yokluk, sefalet içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, kırmızı perdelerini, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, beyaz perdeler, beyaz masa örtüleriyle değiş tokuş etmiş, sabırla o gece'yi beklemişti. O gece, 8 Eylül 1922'ydi. Çıkardılar sandıklardan... Kırmızı'nın üstüne beyaz ay-yıldız'ı diktiler. Denizi kız, kızı deniz kokan İzmir'in, kadınlarının bayrağıydı onlar.
Sayfa 12 - DoğanKitabı okudu