...hala konuşabileceğini bildiği bir kişi vardı: Hayyam. O da oturup Hayyam' a bir mektup yazdı. Gururdan örülmüş kalın cephe duvarının ardında umutsuzluğun gizlendiği bir mektup: "Bir kaçak gibi yaşayacağına niye kalkıp Alamut'a gelmiyorsun? Ben de senin gibi baskıya uğradım; ama şimdi baskıyı yapan benim. Burada korunursun, bakılırsın, itibar görürsün ve yeryüzünün tüm emirleri bir araya gelse yine de saçının tek teline dokunamazlar. Muazzam bir kitaplık kurdum, en nadir eserleri bulabilir, istediğin kadar okuyup yazabilirsin. Burada huzura kavuşacaksın."
Bu kısa devrede İmparatorluğun İstanbul ve diğer büyük kentlerde yapılan ithalatta
piyanolar, her türlü diğer müzik aletleri, eğitim araçlan, kitaplar, dergiler mobilya ve benzer kültüre bağlı mallar önemli bir yekûn tutmuştur. İşte bu kısa devrede (1838-45) ihracat da artmış olduğu halde, ithalatın çok daha hızlı artması sonucu bir taraftan gedik ve lonca sistemine bağlı Osmanlı sanayii tamamen yıkılırken, diğer taraftan memleketteki bütün kıymetli maden stoku erimiş gitmişti.
Bu arada neler olmuştur? Misyonerlerin açtıklan okullara Müslümanlann alınması yasağının konması sonucu sanayi devriminin oluşturduğu bu yeni eğitim fırsatından sadece Osmanlı azınlıklan istifade etmişlerdi. Bu okulların ve öğretmenlerinin önemini ortaya koymak için şunu hatırlatalım ki, III. Selim devrinde bu okullann İslam Türklerine de açılması tarihi olan 1870’lere kadar geçen zaman içinde Türk-İslam olarak ne kadar büyük devlet adamı ve sivrilmiş kişi varsa ya kaçak ve gizli olarak bu okullarda okumuş ya da hocalarından özel dersler almışlardır.