Ah şu dünyanın hâlleri.
Aramızda onu sevmeyen yoktur. Fıstıklısını, karamellisini, sütlüsünü, dondurmasını, bitterini de yemişliğimiz vardır mutlaka. Kahvenin yanında da öyle güzel gider ki...
Evet, çikolata. Bizler bugün çikolatayı ve envai çeşit ürünlerini herhangi bir bakkaldan bile rahatlıkla satın alıp yiyebiliyoruz ve bu artık bir lüks bile değil.
Ama hayat işte. Dünyanın en büyük kakao üreticilerinden Fildişi Sahilleri'ndeki işçiler kakao çekirdeklerinden ne üretildiğini bilmiyorlar. Çikolatanın bırakın tadını bilmeyi, adını bile duymamışlar.
youtu.be/dQIVenWyxTs
2000'li yılların başında sinema dünyasını kasıp kavuran bir film vardı hatırlar mısınız? İsmini vermek için acele etmeyeceğim çünkü sizi temin ederim ki hatırlamak zor olmayacak. Film; oyuncuları, aksiyon sahneleri, efektleri, müzikleri ile sinemaseverlerin hayranlığını kazanmış ve sinemada yeni bir çığır açmıştı. Ama hepsinden önemlisi neydi
Ayrıca bilesiniz ki çikolatanın iyi olması üç şeye bağlıdır: Kullanılacak kakao tanelerinin sağlam ve sağlıklı olmasına, çeşitli tipte kakao taneciklerinin harmanlanarak kullanılmasına, son olarak da kakao tanelerinin kavrulma süresine.
Domates, acı biber ve kakao Meksika kökenlidir ve Asya'yla Avrupa'ya ancak İspanyollar Meksika'yı fethettikten sonra ulaşmıştır. Jül Sezar ve Dante Aleghieri yaşamları boyunca hiç domatesli spagettiyi çatallarına dolayamadılar (o dönemlerde çatal bile icat edilmemişti), William Tell hiç çikolata yiyemedi ve Buddha hiç yemeğine acı biber koyamadı. Patatesler Polonya ve İrlanda'ya ulaşalı henüz dört yüz yıl bile olmadı. Arjantin'de 1492'de yiyebileceğiniz tek biftek lama bifteğiydi.
Küreselleşmenin sonuçlarına verilebilecek en ilginç örneklerden biri "etnik" mutfaklardır. Bir İtalyan lokantasında domates soslu spagetti, Polonya ve İrlanda lokantalarında bolca patates, Arjantin lokantasında onlarca farklı biftek çeşidi, Hint lokantasında hemen her şeye serpilmiş acı biberleri, İsviçre kafelerinde de çırpılmış kremalı koyu ve sıcak çikolata bulmayı bekleriz. Oysa bu yiyeceklerin hiçbiri bu ülkelerin yerel ürünü değildir. Domates, acı biber ve kakao Meksika kökenlidir ve Asya'yla Avrupa'ya ancak İspanyollar Meksika'yı fethettikten sonra ulaşmıştır. Jül Sezar ve Dante Aleghieri yaşamları boyunca hiç domatesli spagettiyi çatallarına dolayamadılar (o dönemlerde çatal bile icat edilmemişti), William Tell hiç çikolata yiyemedi ve Buddha hiç yemeğine acı biber koyamadı. Patatesler Polonya ve İrlanda'ya ulaşalı henüz dört yüz yıl bile olmadı.
İspanyol araştırmacılar bazı yiyecekleri daha çok sevmemizin nedenlerini genlerimizde aradı ve beslenme tercihlerimizde rol oynadığı düşünülen bazı gen varyantlarını belirlemeyi başardı. 414 kadın ve 404 erkek üzerinde yapılan araştırmaya göre, çikolata sevgisinin ardında “aşk hormonu” olarak bilinen oksitoksinle ilişkili genlerin rol oynadığı görülüyor. Ayrıca tuzlu ve yağlı beslenmeyi seven insanlarda tuzla ilişkili CREB1 ve GABRA2 genlerinin yanı sıra yağlı beslenmeyle ilişkili SLC6A2 geninin rol oynadığı görüldü. İngiltere’de yapılan farklı bir araştırmaya göre, çikolata birçok geleneksel ilaca kıyasla öksürüğü tedavi etme konusunda da iddialı. Hull Üniversitesi’nden Profesör Alyn Morice’in 163 hasta üzerinde yaptığı araştırma, 2 gün boyunca çikolata bazlı ilaç alanlarda dikkat çekici bir iyileşme olduğunu gösterdi. Başka bir araştırmada da kakaoda bulunan teobromin adlı alkoloidin öksürüğü birçok öksürük şurubunda bulunan kodeinden daha fazla baskılayabildiği görüldü. Kakao aynı zamanda boğazdaki sinir uçlarında bir tabaka yaratarak öksürmeyi engelliyor.
Ortaçağda şeker Avrupa'da nadir bulunan lüks bir üründü. Ortadoğu'dan fahiş fiyatlara ithal edilir ve genellikle kocakarı ilaçlarında ve bazı yiyeceklerde, sır gibi saklanan bir malzeme olarak kullanılırdı. Amerika'da kurulan şeker çiftliklerinden sonra Avrupa'ya giderek daha fazla şeker ulaşmaya başladı, Avrupa'da şekerin fiyatı düştü ve insanlar şekerli ürünlere karşı büyük bir ilgi gösterdiler. Girişimciler bunu, çok büyük miktarlarda tatlılar üreterek karşıladılar: pastalar, kurabiyeler, çikolata, şekerleme ve kakao, kahve ve çay gibi tatlandırılmış içecekler. Ortalama bir İngilizin şeker tüketimi 17. yüzyılın başında sıfırken 19. yüzyılın başında sekiz kilograma çıkmıştı.
Aztekler kakao ağacının meyvesinden çikolata yapıyorlardı ve çeşitli meşrubatlarda ve şekerlemelerde tat ve karışım olarak kullanıyorlardı. Kızarmış kakao tanelerini ( kimi zaman kavrulmuş mısırla birlikte) öğüten ve sonra da bu tozu suyla karıştırarak çikolata hazırlayan Aztekler, bunu köpürene kadar tahtayla çırpar, vanilya orkidesi tohumları ya da balla tatlandırırlardı.
YouTube kitap kanalımda Uçurum İnsanları kitabını önerdim: ytbe.one/tPAQoHh_su4
"Açın milyon katı toklar
Yani isteseler rahat rahat doyururlar" Indigo
Hadi biraz şehircilik oynayalım. https://1000kitap.com/Nordavind hediye etti bu kitabı, ben de onunla birlikte uçurumdayım artık.
Bugün ben Milano'nun alışveriş caddesi Via
"Bilesiniz ki çikolatanın iyi olması üç şeye bağlıdır: Kullanılacak kakao tanelerinin sağlam ve sağlıklı olmasına, çeşitli tipte kakao taneciklerinin harmanlanarak kullanılmasına, son olarak da kakao tanelerinin kavrulma süresine."
Avrupalılar Amerika'yı fethettiğinde, altın ve gümüş madenleri açtılar, şeker, tütün ve pamuk çiftlikleri kurdular. Bu madenler ve çiftlikler Amerika'nın temel üretim ve ihracat ürünleri oldu, özellikle şeker çiftlikleri çok önemliydi. Ortaçağda şeker Avrupa'da nadir bulunan lüks bir üründü. Ortadoğu'dan fahiş fiyatlara ithal edilir ve genellikle