* Bir eksiklik var sanki üzerimde
Yokla yüreğini
Yoksa sende mi kaldım...
* Ben seni
Bir kulun ebedi ibadetinin mükafatı olan
Cenneti kadar hak ediyorum
Sen kiminle günah işliyorsun?
Anlatamıyorum..
Ne kadar yazsam olmuyor.
Bu düzeni bozuk aşka iki satır yazayım diyorum;
Beceremiyorum.
Zulamda üç kırık cigara ,yaksam yanıyorum yakmasam ölüyorum.
Yutkunamıyorum, boğazım düğüm düğüm..
Sevmek neydi ha söyle?
Senin gibi çekip gitmek mi, yoksa benim gibi arsızca sevmek mi ?
Kokuşmuş küflü ranzamın paslı demirinden soğuk
- Ben geldim annem.
- Hasretine dayanamadım ve sana geldim.
- Seni çok özledim biliyor musun?
- Senden ayrı olmak kor gibi yakıyor yüreğimi. Gözyaşlarım
serinletmiyor beni anne.
- Ne olur rüyalarıma gelsen olmaz mı?
- Bana bir sarılsan, öpüp koklasan, dertlerime derman olsan.
- Akşamları yatarken seni arıyor gözlerim. Seni göreceğim
umuduyla
Zaten 120 sorudan 20'sini yapsan barajı geçeceğin, hiçbir eleyiciliği olmayan sınavın baraj puanını indirmek komik, bunu çok iyi bir şeymiş gibi çarşaf çarşaf haber yapmak daha komik.
Üniversiteler yeterince vasıfsız kurumlar olmaya başladı zaten sayenizde, bir de böyle yaparak işsizlik oranını artırıp, okumuş işsizler üretmeye ve "gençler iş beğenmiyor, iş çok" yalanını söylemeye devam edin bakalım.
Ne kadar da "içimizden birilerinin çocukları barajı geçemedi" türünden bir değişiklik ya.
Daha da şaşırmam dedikçe hayretler içerisinde kalıyorum.
1) GOGOL' UN RAHATSIZLIĞI VE BUNUN ÖLÜ CANLAR KİTABIYLA BAĞLANTISI
Gogol'un "Manik depresif psikoz" diğer adıyla "Bipolar bozukluk" adındaki bir hastalığı vardı. Bu hastalığın gerek akademik gerek sosyal hayatı ne kadar ciddi bir biçimde etkilediğini hepimiz biliriz. Gogol da bu hastalıktan çok çekti; Manik
"Bazen çabaladığımla kalıyorum, nedenini bilmiyor ve üzerine düşmeye korkuyorum. Belki de bu korkaklık kaybettiriyor, ya da zaten baştan kaybettiğim yarışlarda çaba gösteriyorum bunu biliyorum, ama gerçek şu ki sadece kendimi ziyan ediyorum."
Kimi zaman deniz olup, büyük yük gemilerinin ağırlığıyla yaşamaya çalışıyorum. Kimi zaman büyük büyük fırtınalar olup o gemileri batırıyorum. Bazen gemi olup deryalara bırakıyorum kendimi. Kimi zamansa geminin kaptanı olup karaya hasret kalıyorum.
Öncelikle önsözden başlamak istiyorum. Herkesin aynı yaşam koşulları ile dünyaya gelmediğini ve bu farklı yaşam koşullarının adil bir şekilde paylaşımının insanlara düştüğünü birinci sayfasında samimi bir şekilde dile getiriyor. Fakat ikinci sayfada beni bir şey rahatsız etti.
"...Kısacası, toplumu dizayn etmek üzere şekillenmiş olan sistem