Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Jackson Brown "çağdaş yaşam evliyası" edasıyla verilmiş büyükler anlamlı ve doyumlu yaşamak için kullanılabilecek bir bilgelik demetidir: -Her gün 3 kişiye iltifat et. -Yılda en az bir kez güneşin doğuşunu seyret. -İnsanların doğum günlerini hatırla. -insanların gözlerinin içine bak. -sık sık lütfen de. -bir müzik aleti çalmayı
Kahvaltı dışında üç beş kere çay yapmak yetmiyordu, her an çay içmek istiyorlardı. I devletin verdiği bütçeyle hastalara kahvaltı dışında bir kere bile çay vermek zorken, bu hale çareler aramış, sonunda Çaykur'dan çay bağışı almayı bagisi almayi basarmis tik. Zor insanlardı cüzamlılar. Kan davaları, düşmanlıktan bitmezdi. Kimileri birbirleriyle aynı koğuşta, aynı odada yatmak istemezlerdi. Aralarında çatışmalar olduğu gibi kadın-erkek ilişkileri de olurdu, aşklar, sevdalar, kıskançlıklar da yaşanırdı.
Sayfa 132Kitabı okudu
Reklam
TÜRKÇÜ GENÇLERE Soyunuza, yurdunuza ve devletinize en verimli hizmetin Türkçülük Ülküsü ile sağlanabileceğine inandığınız için bu yolda yürümekte olan gençlersiniz. İnsan hayatının en romantik çağlarında, genç ruhları büyüleyen zevk verici, çekici, şahsi faydalar sağlayıcı bir çok maddi ve manevi imkanlara sırt çevirip, böyle çetin bir yolda
Birinin kolumu yakaladığını hissettiğim an çığlıklarla onu tekmeleyecektim ki kollarını etrafıma sardı ve ellerinden birini saçlarıma daldırdı. Lastiğin ne zaman koptuğunu ve saçlarımın omuzlarıma döküldüğünü fark etmemiştim bile ama koku tanıdıktı. "Küçük kedi pençelerini çıkarmış yine," dedi Pars, sesi zayıf geliyordu. Onu göğsünden ittirerek başımı kaldırdım ve gözyaşları içinde yüzüne baktım. "Ne oldu?" diye sordu, gülümsüyordu. "Beni yakalayamazlar, ben onları yakalamışımdır ama henüz farkında değillerdir. Anlayamadın mı hâlâ?" "Senden nefret ediyorum..." Yüzümün buruşmasıyla, içime çektiğim oksijenle boğuluyormuş gibi hissetmiştim o an. Göğsüne vurmaya başladım. "Senden nefret ediyorum! Senden nefret ed..." "Ah..." "Ne oldu?" Boncuk boncuk dökülen gözyaşlarımın ara sında o kadar çabuk renk değiştirdim ki, ben bile şaşırdım. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, omuzlarından tuttum, kollarından ve ellerinden... "Ne oldu Pars? İyi misin?" "Biraz zayıfladık diyelim," dedi şaka yapar gibi, zayıf bir tonla gülerek. "Birkaç tüp kan bağışı yaptık diyelim..." "Neden bunu yapıyorsun bana?" Çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "Neden yapıyorsun bunu..." "Çok seviyorum seni o yüzden," dedi gülümseyerek yüzümü avuçlarımın arasına aldığında.
Birinin kolumu yakaladığını hissettiğim an çığlıklarla onu tekmeleyecektim ki kollarını etrafıma sardı ve ellerinden birini saçlarıma daldırdı. Lastiğin ne zaman koptuğunu ve saçlarımın omuzlarıma döküldüğünü fark etmemiştim bile ama koku tanıdıktı. "Küçük kedi pençelerini çıkarmış yine," dedi Pars, sesi zayıf geliyordu. Onu göğsünden ittirerek başımı kaldırdım ve gözyaşları içinde yüzüne baktım. "Ne oldu?" diye sordu, gülümsüyordu. "Beni yakalayamazlar, ben onları yakalamışımdır ama henüz farkında değillerdir. Anlayamadın mı hâlâ?" "Senden nefret ediyorum..." Yüzümün buruşmasıyla, içime çektiğim oksijenle boğuluyormuş gibi hissetmiştim o an. Göğsüne vurmaya başladım. "Senden nefret ediyorum! Senden nefret ed..." "Ah..." "Ne oldu?" Boncuk boncuk dökülen gözyaşlarımın ara sında o kadar çabuk renk değiştirdim ki, ben bile şaşırdım. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, omuzlarından tuttum, kollarından ve ellerinden... "Ne oldu Pars? İyi misin?" "Biraz zayıfladık diyelim," dedi şaka yapar gibi, zayıf bir tonla gülerek. "Birkaç tüp kan bağışı yaptık diyelim..." "Neden bunu yapıyorsun bana?" Çocuk gibi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "Neden yapıyorsun bunu..." "Çok seviyorum seni o yüzden," dedi gülümseyerek yüzümü avuçlarımın arasına aldığında.
Amerika kara tenli insanları cepheye göndermektn çekinmezken, ırklar karışmasın diye Afrika kökenlilerden kan bağışı kabul etmez.
Reklam
Genç Türkçü! Şu kahpelikler ve kahpeler dünyasında; soyuna yurduna ve devletine hizmet aşkıyla dolu kalbinle giriştiğin mücadelede en büyük gücün Tanrı’nın sana müstesna bir bağışı olan damarlarındaki kandır. O kan üç bin yılı aşkın tarihindeki ölüm meydanlarında kazanılmış eşsiz zaferlerden, yaşadığın toprakları süsleyen mimari eserlere; minyatür, yazı şiir vesaire gibi sanat ürünlerinden yiğitlik, azim, fedakarlık, erdem, namus, haysiyet vesaire gibi en büyük insanlık meziyetlerine kadar bütün büyüklüklerin ve ululukların temelidir. Türk’ü, eski yüzyıllarda, dünyanın birinci milleti yapmış olan o kandı. Yarın, o eski şanlı hayatına kavuşturacak da yine o kan olacaktır. Çünkü o kan ile yapılamayacak iş, erişilemeyecek hedef yoktur.
Çünkü Amerika, o yıllarda, kara tenli insanları cepheye göndermekte ayrım yapmazken, ırklar karışmasın diye Afrika kökenli yurttaşlarından kan bağışı kabul etmemiştir!..
Sayfa 20
Nasıl olur da bize çağ dışı gösterilen İslam dini, kan almayı(kan bağışı/nakli) kabul ederdi de; çağdaş gösterilen hristiyanlığın bazı mezhepleri bunu kabul etmezlerdi?!
Sayfa 119Kitabı okudu
Psikoloji deneylerinin bir parçası olarak çok geniş bir kitleye yöneltilmiş şu sorulara verilen cevaplar bahsettiğimiz olguyu desteklemektedir: 1- Operatör bir doktor hastaneye girdiğinde, hemşirenin telaşla koşuştuğuna tanık olur; hemşire doktora sorunu şöyle anlatır: Doktor! Ambulans biraz önce çok kritik durumdaki beş kişiyi getirdi. İkisinin
Sayfa 88 - İstanbul Yayınevi 3. Baskı
Reklam
" Bir kan bankasına yarım litre kan bağışı yaptıktan sonra birkaç hafta boyunca demir hapı almamın sebebi budur. Çünkü vücudum giden kanı kolaylıkla üretebilir fakat demiri üretemez. "
1- Operatör bir doktor hastaneye girdiğinde, hemşirenin telaşla koşuştuğuna tanık olur; hemşire doktora sorunu şöyle anlatır: “Doktor! Ambulans biraz önce çok kritik durumdaki beş kişiyi getirdi. İkisinin böbrekleri ciddi zarar görmüş vaziyette, birinin kalbi zedelenmiş, birinin akciğeri mahvolmuş, birinin karaciğeri yırtılmış. Organ bağışı bulabilecek durumda değiliz ama sağlıklı genç bir adam kan bağışında bulunmak için geldi ve lobide oturuyor. Eğer bu adamın organlarını alırsak beş hastamızın hepsini kurtarabiliriz. Elbette ki bu genç adam ölecek ama beş hastayı kurtarmış olacağız.” Operatör doktorun bu genç adamın organlarını alması ahlaken meşru mudur?
Sayfa 37
Tuhaf bir adam oldum Kendimle konuşuyorum evin içinde Biraz da şu koltuğa oturayım, diyorum Perdeleri ne kadar zamanda yıkardın, diyorum Bir gün olsun açık bırakmıyorum yatağımızı El ayak değmeyen yerler nasıl tozlanıyor böyle Merak etme, mutfağı tertemiz ettim Terlikler senin istediğin gibi duruyor Çamaşır ipini silmeden asmıyorum
Sayfa 24 - Kırmızı Kedi Yayınevi
52 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.