Yuvarlandığımız yer, iniş mi yoksa dik mi?
Ne kadar numaramız varsa göstermedik mi?
Attıksa birkaç kıtır,
"Susma hürriyeti"ne sanki bir şey dedik mi?
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Yine “Sonun Başlangıcı” Belirtileri
Don Carlos’un Ingiltere’ye girişini büyük ilgiyle okudum. Gerçeğin tekdüze, sıkıcı olduğunu; insanın kendini oyalamak için sanata, hayal ürünü şeylere yöneldiğini, romanlar okuduğunu söylerler. Benim için tam tersi: Gerçeklikten daha fantastik ve daha beklenmedik ne olabilir? Evet, bazen gerçeklikten daha
"Eski devirlerde şair demek herşey demekti; insanlar çok dar bir çevrede yaşarlardı, bilgileri, tecrübeleri, töreleri, karakterleri birbirine daha yakındı. Böyle gönlü tok insanların bu dünyada elbette fazla bir iddiaları yoktu." diyor Novalis...
İddiasız olmak, asıl mesele budur. Sözün ritminin, şiir'e vardığından habersiz, keyifle,
Yıllar önce Poyraz Karayel adlı dizide gördüğüm, sonrasında hemen gidip aldığım, defalarca gerçekleşen teşebbüse rağmen bir türlü tam manasıyla başlayamadığım, sürekli ertelediğim, en sonunda 'yeter artık' dedikten sonra geçen sene başlayıp iki gecede bitirdiğim ve sonrasında içinden bazı kısımları defalarca okuduğum, bundan 2-3 hafta önce tekrar
- Ben dünyanın ta kendisiyim, ben her insanın içinde olan karanlığım; kötülük düşüncesi, tanrının özü budur.
- Tanrı... Bu... O zaman insanlar mı tanrıyı yarattı? O zaman bunun oluşmasını isteyen insanlık mıydı? Bu korkunç şeyi biz mi yarattık? Sanki şey gibi sanki...
- Cehennem. Bazıları öyle diyor. Bu sadece pek çok zihinsel derinliğin en dış kısmı. Fakat sen de tahmin edersin ki içerisi tek kelimeyle korkunç derecede insancıl. Vahşet ve yalnızlık... Burası tüm o üstüne parmak basılamayan hislerle dolu. Burası insanı tanımlayan gerçek öz.
- Evet, doğru. Bu bende de var. İçimde hissedebiliyorum onu. Ama neden? Sen neden doğdun? İnsanlar neden bir Tanrı yarattı?
- İnsanlar nedenler istediler. Acıları için nedenler, üzüntüleri için nedenler, ölmek için nedenler, neden yaşamları zulümle doluydu? Neden ölümleri kara mizah denilecek kadar boşa ve saçmaydı? Kendi bilgilerine hiçbir zaman erişemediği kaderleri için nedenler aradılar.
- Ve tanrı oydu...
- Ve ben bunları yaratıyorum. Çünkü benim yaratılış sebebim bu. Ben kaderi kontrol ediyorum. İnsan ırkının iradesinin emri altındayım. Her bir bireyin kaderini dokuyorum.
- O zaman benim kaderimi de mi sen kontrol ediyorsun? O zaman bütün her şeyin sorumlusu sen misin?
Bu ülkeden tek bir Nobel ödüllü yazar çıktı. Gönlünüzce bir alkışlayamadınız.
UYARI!
Bu inceleme kitap hakkında olmaktan ziyade, her zaman medya tarafından haksız bir linçe uğrayarak toplumun önüne acımasızca atılan ve şu anda da son romanı Veba Geceleri’nde Atatürk’le alay ettiği iddiası ile yine aynı acımasızlıkla linçe uğraması hakkındaki
“Kibar Feyzo”nun senaryosunu okuduğumuzda gördük ki sosyalizmi bu filmden daha güzel anlatan başka bir şey yok. Yıllarca bir komedi filmi olarak izlendi genel izleyici tarafından belki, ama sosyalizmi ve kara mizahı bilen biri için her zaman Yeşilçam’da yapılan en sağlam sistem eleştirilerinden biri olmuştur “Kibar Feyzo”. İçtiğimiz çoğu ilacın ham maddesi acıdır, ama yutabilelim diye şekerle kaplarlar. İşte kara mizah budur. İhsan Abi’nin “Kibar Feyzo”da yaptığı da buydu. Komediyle, yer yer kaba güldürü öğeleriyle söyledi söylemek istediklerini.
İlyas Salman
"İçim sevecenlikle doldu. Kitabın kahramanı ben olacaktım ama elbette maskelenmiş olarak. Adım Elaine olacaktı. Elaine. Harfleri parmaklarımla saydım. Esther'de de altı harf vardı. Uğurlu bir rastlantıydı bu." (Esther Greenwood)
Sylvia Plath, Amerikan edebiyatının önde gelen kadın yazarlarından biri. 1932'de Boston'da doğan Plath'in
Burun: İşte budur kara mizah)
Palto: Sürükleyici bir hikaye idi. Kendini ifade etmenin önemi vurgulanmakta. Fakirliğin güzel bir tasvirini de bulabilirsiniz.
Portre: Sıkıcı başlayıp da sonunun heyecanla gelmesini beklediğim bir hikaye, kıskançlık ve hasedin güzel bir tasvirini görebilirsiniz.
Okumayı sevmeyenler TRT Dinle uygulaması üzerinden sesli kitap olarak dinleyebilirler.
Başlangıçta dilinden dolayı biraz yadırgadığım, birkaç sayfadan sonra diline acayip alıştığım ancak bu sefer de ana karakteriyle kavgaya tutuştuğum bir kitaptı.
Kara mizah. Tam olarak budur.
Allak bullak olmuş bir şekilde son sayfayı çevirdiğimde ne düşünceğimi tam anlamıyla kestiremiyordum, derin mesajları olduğunu fark ettim ancak gerçekleşen olayları bırakıp alt metinlerle çok ilgilenemedim.
Alex, 15 yaşında tam bir serseriydi. Gerçek anlamda, çok ama çok kötü bir karakterdi. Hırsız, tecavüzcü ve katildi. Tam anlamıyla bir suçluydu.
Kitap suçlarıyla başlıyordu, ıslah olmasıyla devam ediyordu ama sonu ise tam bir karmaşa olarak bitiyordu.
Eski ve yeni hali (ıslah edildikten sonraki hali) arasında gitgelleri oluyordu. Hem cezası yeterli değilmiş gibi geldi hem de fazlaymış gibi geldi...
Tam anlamıyla bir kararsızlık içerisinde kaldığımı söylemeliyim.
Alex'in deyimiyle, bir şeyleri çakozladım ey kardeşlerim, evet ama bazı şeyleri çakozlamak da istemedim. Vaktiniz ve ruh haliniz müsait olursa, kesinlikle okumalısınız.
Kitap temel olarak aslında bize iyilik ve kötülüğün ayrımından, neye göre ve nasıl gerçekleştiğinden; kişinin seçme hakkının ne kadar önemli olduğundan bahsediyor. Alt metinde yer alan ve insana fark ettirilmek istenen temel dayanak buydu. Öte yandan, dönemin siyasi iktidarına göndermeler olduğunu da düşünmeden edemiyorum çünkü bahsedilen hükumet, çoğu yerde baskıcılıkları ve güç arzularıyla iktidarda kalmaya devam ediyor. Talep ettikleri tek şey kendi güçleri ve bu sırada halkı sömürmekten gram tatsızlık almıyorlar.
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200991,8bin okunma
İnceleme Öncesi Giriş Notu: Bu incelemeyi okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum diyenler için:
youtu.be/hkIwOkFfgLs
Hangi Çeviriden Okuyalım Videosu İçin: youtu.be/tzeJQF1cmPQ
Benim için iki ayrı çeviriden altı cilt üç binin üzerinde sayfa sayısıyla tam on bir ay süren yolculuğun adıdır Niteliksiz Adam. Dört cilt boyunca başta