Akşamlar oldu sonra
Sabahlar oldu dünyada
Dünyaya bir karanlık havalar geldi
Bir karanlık havalar gitti
Ama yine de kardeşler ben
Ben bu dünya kötüdür diyemem
Julian'ın kır evindeki akşam yemeği davetimizi kabul etmesi her seferinde muazzam bir olay haline gelirdi. Francis marketten bir dolu yiyecek sipariş eder, yemek kitaplarını karıştırır ve günlerce hangi yemeği yapacağına, yanında hangi şarabı ikram edeceğine, hangi tabakları kullanacağına ve olur da sufle sönerse yedekte hangi tatlıyı
Çünkü akşamlar sessizdi. Öğle zamanı gibi pencereden küstahça bakmıyor, karanlık sular gibi duvarlardan fışkırıyordu, tavanı hiçliğe doğru kaldırıyor, nesneleri usulca indirip, sessiz seline katıyordu.
“Akşamlar oldu sonra
Sabahlar oldu dünyada
Dünyaya bir karanlık havalar geldi
Bir karanlık havalar gitti
Ama yine de kardeşler ben
Ben bu dünya kötüdür diyemem ”
"Bu yekpare akış, durgun, derinden...
Her aynada yalnız kendi görünen
Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın
Kendi cevherinde mahpus bir ânın
Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak,
Dalgın, unutulmuş sesleri uzak
Bir uykudan bana tekrar dönenler,
İçimde, dışımda hep aynı çember!
Bin elmas parıltı oyun ve halka
Küçük ve hiç değişmez dalgalarla
İnsan bedeninin hayatın yadsınamaz gerçekleriyle zincirlendiği çirkin iskeleyi fırçasının bir darbesiyle ortadan kaldıran bir bilgedir Matisse. Bugün, insan biçimini nerede eriteceğini bilen, kanın ahengini ve fısıltısını yakalayabilmek için düz çizgiden feragat edebilen, içindeki ışığı alıp renk tayfını taşırabilen biri varsa, o da