Sadık Hidayet'i, ben de çoğu okuyucu gibi Kör Baykuş ile tanıdım. O odanın içinde bizi hapsedip, kara kara gölgelerin üzerimize üzerimize geldiği, bizleri hayal ile gerçek arasında kararsız bıraktığı, kanımca kitabı her okuyuşumuzda, o odadan açılan yeni bir pencere bulacağımızı düşündüğüm kitapla. Hidayet, psikolojik buhranları bize aktarmak da başarılı olduğu kadar Hacı Aga kitabında da hiciv-taşlama ustalığını gösteriyor.
1930-1940 yıllarının İran'ında, hem krallığı hem meşrutiyeti hem de demokrasiyi görmüş, ama her devirde de konumunu, gücünü koruyan, evi, toplumun her kademesinden konuktan geçilmeyen Hacı Aga...Eve alınan eriği sayıp, yendikten sonra da çekirdeklerini sayıp kontrol edecek kadar cimri, aynı cümlede, önce uyumadığını söyleyip sonra da gördüğü rüyayı anlatacak kadar yalancı, zekat parasını hurma tenekesinin içine saklayıp, pazarda kim satın alırsa onun kısmeti deyip, sonra da pazara gidip o hurma tenekesini alacak, zekatı cebine atacak kadar da dindar. .
Okudukça, Hacı Aga'nın kişiliğine (kişiliksizliğine), karakterine (karaktersizliğine) benim gibi bolca şaşıracak, yok artık diyeceksiniz, eminim. Hele bir son sayfalara gelin de....Neyse, fazla birşey yazamıyorum ki siz kendiniz tanıyın Hacı Aga'yı. Ama mutlaka ve mutlaka okuyun. Kesinlikle tavsiyemdir. Kitapla kalın. .