Onun kocaman bir yüreği vardı dedi adam düşüncesini benimsemiş olmamdan cesaret almıştı,aynı anda seni onu ve ötekini sevecek kadar büyük bir yürek. İşte bunda yanılıyorsun ahbap dedim belki bir kaç kişi yüreğini sığdıra bilirdi ama o kimseyi derinlemesine sevemezdi yüreği o kadar olgunlaşmamış da henüz…
Kıskandığın için böyle söylüyorsun dedi adam meydan okurcasına gizlendiği kirpiklerin gölgesinden açığa çıkmıştır…
Her sonbahar yaşanan yeniden yaşanacaktır.
Rüzgâr, belki de farkına varmadan başlar hüzünlü ezgisine.
Önce belli belirsiz, adeta fısıldar gibi, sonra
iç çekerek, sonra öfkelenerek, en son da haykırarak söyler şarkısını.
Yapraklar, rüzgârın ezgisini duymadan dökülmezler;
hava ne kadar soğuk olursa olsun, yağmur ne kadar
şiddetli yağarsa yağsın, onların tutundukları dallardan
kopmaları için rüzgârın şarkısını duymaları gerekir.
Yapraklarını koruyamadıkları için ağaçları kökünden
söker, duyarsız sokaklarda naralar atarak dev
binalara saldırır. Takati tükeninceye kadar kendini
granit dağlara, buzdan denizlere, sisli ovalara, derin
göllere çarpar. Sonra... Sonra birden rüzgârın içi
boşalır, soluğu kesilir, gökyüzü ile toprağın arasında
öylece durur.
Ne yapraklara dokunacak gücü kalır, ne
şarkısını sürdürecek inadı.
Rüzgâr, tıpkı bir insan gibi
aniden oluverir.
Aşk Bir Mucizedir
O hep akşamüstü gelirdi. Güneş batmamışken,
sokaklar kül rengi bir ışıkla yıkanmamış, odamın
ışıkları henüz yanmamışken. Büromun önündeki, iki
yanı fundalıklı dar yoldan geçerek aşağıdaki işlek
caddeye yürürdü. Ben, pencerenin önünde durur,
perdenin arasından, soluğumu tutarak izlerdim
yürüyüşünü. Her akşamüstü... Gerekirse en önemli
görüşmelerimi bile iptal ederek...
Rüzgâr elinden gelse, tükürüp atacaktır dilinden bu
acı şarkıyı, çekip gidecektir buralardan.
Ama bunu,
bugüne kadar başaramamıştır.
Bundan sonra
başaracağı da kuşkuludur.
Bir an, sadece bir an umutlanır rüzgâr.
Ağıdı bırakır,
damarlarında gizlenen çürümeye rağmen güzelliğini
koruyan yerdeki yaprakları canlandırmak ister.
Bütün
bedeniyle dokunur onlara; bu dokunuş öyle yumuşak,
öyle kırık dökük, öyle çaresizdir ki, ağaçlarda kalan
yaprakların da aklını çeler, onlar da kaldırıp atarlar
kendilerini rüzgârın kollarına.
Artık nemli toprağın
üzerinde ölümcül bir dans başlamıştır.