Ah iki gündür ne yapsam ne izlesem nerelere gitsem aklımda. En son rüyama kadar girdi. Camı açıp Robbie diye bağırarak ağladım. Rüyamda en azından yaptım bunu. Sen nasıl sağlam nasıl güçlü bir romansın böyle yahu? Nasıl da iyi bir yazarsın Ian sen. Hakkında türlü çeşit iddia var, merak edenler ınternetten ulaşabilir, bilmiyorum ne ne kadar doğru, ancak emin olduğum tek şey sen büyük bir yazarsın. Kalemin çok çok iyi. O betimlemelerinle bu sıcakta o gerginliği öyle güzel verdin ki... O duyguları o kıskançlığı öyle güzel anlattın ki. Olacak şey değil. Hâlâ nobeli almaman da şaşırtıcı değil boş ver kimin umrunda nobel.
Bir yanılgı, bir aşk, bir çocukluk, bir büyük talihsizlik, kadersizlik, bir büyük pişmanlık okumak isteyenler buyursun. Her şey 1935 yılı yazında çok sıcak bir günde olup bitiyor. Bazı hayatlar nasıl da pamuk ipliğine bağlı, nasıl da her şey bir anda tersine dönebiliyor okumalık. Bu sıcaklarda okuyup etkisinde kalmalık bir başyapıt. Günümüz klasiği. Bir çocuk nelere sebep olabilir, sadece bir çocuk mu sebep oldu tüm bunlara? Savaşın hiç mi suçu yok? Briony böyle bir şey yapmasaydı, Robbie öyle bir şey yazmasaydı, o vazo hiç kirilmasaydi, eve misafir gelmeseydi, hitler hiç yaşamasaydı.... Uzar gider bu olmasaydı listesi. Hayat biraz da olmasaydı ama oldular'dan ibaret değil mi? Bu arada filmi de çok iyi ancak kitabı dururken lafı bile olmaz. Filmde kefaret sanki daha çok ödeniyor, sonlar farklı, çok da bir şey söyleyip hevesleri kaçırmak istemiyorum. Kitap daha çok oturuyor insanin göğsüne.
Hayat zor. Hizmetçi çocukları için daha da zor. Ne diyelim. Robbie Turner ve Cecilia Tallis ve Briony sizi hiç unutmayacağım.