-Kalede ve onun eteğine serpilmiş mahallelerde Türk velileri Roma ve Dedelerimizin mezarlarından çıkan yeşillikler -kerpiç bir duvardan İyonya tarzında bir sütun başlığı veya arkitrav firlar,
-Roma konsülünün şehre gelişini
kutlayan kadîm bir taş görünür,
-Ahî Şerafeddin'in türbesini
-Greko-Romen arslanlar bir nöbetçi sadakatıyla beklerler
ve bu yüzden Arslanhâne adını alan camiin hakikaten eşsiz mihrabında,
-Etiler'in toprak ve bereket ilâhesinden başka bir şey olmayan bir yılan son derece kuvvetli plastikliğiyle meyvalar
-Bizans ve Roma başlıkları taşır. Hisar'da,
mihrabı Türk tahta işçiliğinin harikalarından biri olan
-Alâeddin Camii'nin sekisi, asırlardan beri bir şahin gibi süzdüğü ovaya,
-Bu terkiplerin en mânalısı İmparator Augustus'un şerefine toprağa dikilmiş mermer bir kaside olan
-Roma mâbedinin kalıntılarıyla yanı başındaki
--Hacı Bayram-ı Veli Camii'nin beraberce teşkil ettiği zıtlar mecmuasıdır.
Hacı Bayram'ı Roma kartalının bu mermer yuvasında çilehanesini seçmeye götüren gizli tesadüf nedir?
Camiinin altındaki dar çile odasında geçirdiği ibadet ve murakabe saatlerinde, yanı
başında güneş vurdukça yaldızlı akislerle pırıldayan ve üstüne diz çöktüğü toprakta bir nevi iğva gibi gizlenmiş duran bu taştan
dünya, kendisininkinden büsbütün ayrı zaferleri terennüm eden bu iyi yontulmuş mermerler, o sert ve kibirli
Roma hemşehrisi çehreleri acaba onu rahatsız etmiyor muydu?
“Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minareyle camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar, bir şehrin içinde adeta başka başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır. Her İstanbullu az çok şairdir; çünkü irade ve zekasıyla yeni şekiller yaratmasa bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler.”