“Babanı, ananı sayar seversen, uzun yıllar yaşayacaksın, zengin olacaksın…” on emirden biridir bu…tanrı, kişioğluna sevgi karşılığında bir mükâfat vaat vermeyi gerekli olduğuna göre, demek, iyi ahlâklı değil sizin tanrınız.
Ancak insan aklın, eşyanın sonlu, sınırlı alanı içinde
nereye kadar yürüyebilir? Kafka'nın şu öyküsü hatırlansın: "Öf! dedi fare. Dünya da günden güne daralıyor.
Ilkin bir genişti ki, korktum, koştum ileri, uzakta sağlı sollu duvarlar görür görmez dünyalar benim oldu. Ama
bu uzun duvarlar da bir çabuk birbirlerine doğru ilerliyor ki, en son odadayım işte; orada, köşede de kapan
duruyor, gide gide kısılacağım kapana.' Kedi: 'Sen de öyleyse yönünü değiştir' dedi ve fareyi yedi."
Insanoğlunun kendi eliyle inşa ettiği bir dünyadır bu,
ama duvarları örüp çatıyı da çatınca birden bire içinde
kalıverdiğini görür bu dünyanın. Mevcut şarta boyun
eğdiği sürece, bu dünyanın duvarlarını yeniden ve temelinden söküp yıkacak ve kendini tutsaklığından kurtaracak araçlardan yoksun bulunuyor. Var olana razı olmak
istemiyor, ancak bir gün, duvarlar kendi dışındaki bir
iradenin gücüyle çökecek olsa, altında kalanın kendisi
olacağını biliyor. Bu yüzden çabalıyor ama neye yarar?
O yüzden kedi ve kapan sarmalında kıstırılmadan önce duvarlardan aşmalı kurtulmalıyız.
Kendini bu dünyaya hapseden herkes tutsaktır çünkü. Enginlere taşmayan bir gönüle ve imana sahip olmayan tutsak kalacaktır.
Karakterler yine çok gerçek. Dosto okurken sadece çıplak bir gerçeklik insanın yüzüne çarpıyor. Daha sonra insanın bilincinin en derin noktalarına kadar sirayet ediyor. Karakterler hep bir karmaşa içinde. Ruhen,fikren,vicdanen kimisi hiçbir şeye inanmiyor.
Kimisinin ne olduğu belli değil saf çıkarcı
insanları sadece ve sadece çıkarları uğruna kullanıyor.
Kimisi inanç ve inançsızlık arasında gidip
geliyor ama aşırı temiz karaktere ve kişiliğe sahip dürüstlük abidesi.
Kimisinin gizlediği çok büyük günahları var ve bunun vicdan azabı onun sonsuza dek yakasında. Dostoyevski'nin karakterlerine neden böylesin neden böyle diyemezsiniz çünkü o gerçektir filtreden geçirilmemiş insandır. Karakterler dürüstlükten ziyade gerçekliği hissettiriyor. Maske yok.
İnsanı tüm çıplaklığı ve gerçekliği ile
bilincimizdeki kaosu resmen belgesel
objektifliği ile görebilirsiniz bu eserde.
Mutluluk ve coşkunun eşlik ettiği
kargaşa içindeyim zihin olarak.
Teşekkürler büyük deha.