Barış Bıçakçı 'dan okuduğum ilk kitap Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme. Ne yalan söyleyeyim beklentimin çok üstündeydi. Oldum olası severim oyunbaz öyküleri. Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme'de okura sağı gösterip soldan vuruyor yer yer yazar. Kurguyu beklenmez noktalara çekerek gülümsetiyor, gafil avlıyor. Hoşa gidiyor bu avlanış.
Canlı, fotoğrafik kareler sunuyor sayfalar arasında yazar, görselliği sinematografik boyutlara evirerek farklı duygulara birden hitap eden öyküler oluşturuyor.
Bir bankanın genel müdürlük binasındaki seramik pano bütün ayrıntılarıyla canlanıyor gözümüzde, bir masaya oturmuş yüz yirmilik keçeli kalem takımı ile resimler yapan çocuk, Feride 'nin elinde karnesiyle babasının elinden tutup masa masa dolaşıp bahşiş toplaması ve yüründeki gülümseme, bir kapının dış kapısında duran kırk dört numara ayakkabılar, ısırılıp bırakılmış bir elma, elinde bulaşık süngeri duvarlardaki küfleri temizleyen genç kadın, dokuzuncu romanını yazmak için başka bir kente giden yazarın trendeki uyuklama halleri, başı sonu belli olmayan bir kuyrukta sıra bekleyen insanlar, gizli gizli karısının günlüğünü okuyan erkek, otogarda sevgilisini yolcu eden genç adamın otobüse bakışı, okulun kalorifer dairesinde bir öğretmenin kendini astığını duyan yumurcakların içeriyi görebilmek için küçük pencereye uzamaya çalışmaları, kocaman nehrin yanında ona paralel olarak kendi haline akan küçük bir ırmak, kurumların duvarlarına asılı uyarı levhaları.
İyi işlenmiş bir dil, ustalıklı imgeler, bilinçli olarak değiştirilen öykü odağı ile sarsan, gülümseten, hüzünlendiren, acıtan öyküler.