Savaşın; sadece icrası esnasında değil, sonrasında da insanlar için ne denli acılara sebep olduğunu bir kez daha sarsıla sarsıla okuyup, hissettim. 1’inci Dünya Savaşı’nın insanlık dışı kanlı çatışmalarını birebir yaşayarak yurtlarına, şehirlerine, mahallelerine, evlerine dönmüş; henüz tazecik, körpecik, gencecik olan 18-20 yaşındaki ve her türlü çaresizliği cephelerde yaşamış “çocukların” acı, şaşkınlık, tedirginlik, kıymet bilinmezliklerle olan mücadelelerini yazan Erich Maria Remarque, yine kanımı dondurdu.
Kendisi de hem bir asker olarak savaşı görmüş, hem de bir gazi olarak savaş sonrası psikolojisini yaşamış biri olarak, bu duyguları tüm çıplaklığı ve gerçekliği ile bizlere aktarmış.
Okul sıralarından kalkıp cepheye giden çocukların ardındaki dünya paramparça olmuş, yenik Almanya’nın değer biçtiği düşünceler kökten değişmişti. Hatta insanlar bile değişmiş, hayatlarını adayan bu gençlere minnet yerine yadırgamayla bakar olmuşlardı. Oysa ki istedikleri sadece tekrar insan olabilmek, tekrar hayallerine kavuşabilmekti. Savaş boyunca öldürmüşler, ölen arkadaşlarına şahit olmuşlar, kolları, bacakları ve bağırsakları toplamışlardı. Savaş sonrasında da yüzleşmek zorunda kaldıkları tek şey, utanç verici bir şekilde çıkarcı grupların kışkırtıcılığıyla boğulmuş ve her şeylerini yitirmiş bir nesil olduklarıydı.
Remarque müthiş bir yazar. Tüm gerçekleri bir filozof edasıyla yüze çarpan, ama bir filozoftan çok daha fazla ayakları yere basan bir yazar.
Lütfen okuyun...
Sevgiyle...