Orhan Veli Kanık akımı günlük çırpınışların şiiriydi, bu şiir (yeni gerçekçi akım) ise hayatı, gerçek hayatı cevheriyle görmeye, yakalamağa çalışıyor.
Attila İlhan gibi yeni bir hayat engeline kendini bırakmamış, hayatın esiri olmamış, klâsik şiirimiz gibi hayatı çevreleyenin üstüne kapamamış kendini, peşin hükümleri olmaksızın, hayatı sağlamak için ek hayatı ihmal ederek, hayatı, âlemdeki yerini unutmayan, hesaba katan bir gözle yalnız hayatı inceliyor. Bu şiire göre her şey insanla başlar ve biter. (Mutlak) yoktur, hiç olmazsa şimdilik bunun üzerinde durulmamalıdır..."
Orhan Veli Kanık ve arkadaşlarının akımı, çeşitli sapışlarla eskir, hattâ
Attila İlhan şiiriyle kapanan, bütünlenen bir dünya olup onu da hızla eskitirken yeni bir şiir doğdu. Bu şiirin vaftiz adı: İkinci Yeni. Ben, bu şiire, "Yeni gerçekçi şiir) diyorum. Orhan Veli şiiri, şiirimizin gerçekçi (realist) akımıydı; bu akım ise, yeni gerçekçi (neorealist) akım. Orhan veli ve arkadaşlarının şiiri, yeni şiir ise, bu yeni şiir için yeninin yenisi, ikinci yeni demek demek kadar doğru ne ola?!.
İlhan Berk, kim ne derse desin, ikinci yeninin önderi. En soyutçusu, en dilcisi, en ülkücüsü, en toplumcusu, en gerçekçisi, en düşçüsü, en yabancısı, en yerlisi; kısaca bu şiirde, "en" kelimesini kullanmak gereken her durumda İlhan berk geliyor aklıma..."
Ziya Gökalp'le birleşen noktalarına karşın, ayrılma noktaları daha fazla olan bir düşünüşü vardı. O, heceye koşan yeni yetenekler için: "Zavallı gümüş balıkları,
Orhan Seyfi Orhon'un oltasına takıldılar!" Oysa olta Orhan Seyfi'nin gibi görünse de, aslında Ziya Gökalp'in oltasıydı..."
Orhan Veli Kanık şiirinde düz anlatım vardı. İkinci yeni şiirinde düz anlatımdan ileri bir alan gelir.
İlhan Berk, hayatı, salt hayatı anlattığı için, daha çok "hareket"e ve "fiil"e önem verir. Vak'a, hikâye, fiil konur ortaya. Anlatım önemli olur; en önemli fiildir. Kelimeler ve mısra, fiilin fonksiyonu olur. Böylece insan ve yanı sıra tabiat çıkar..."
Arthur Rimbaud'nun "Cehennemde Bir Mevsim"i ve "Aydınlanışlar"ı hep insanın içinde bulunduğu sınırları aşamamanın azabını dillendirir.
Necip Fazıl Kısakürek'de ise bunun öteside vardır. Bu da hakikat dünyasının eşsiz kanunlarıyla buyruk olduğu hakikat âlemidir. Üstad, âdeta şiirinin bütünüyle, "Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim" demektedir. İnsan ve tabiat ötesi varlıklar, en aziz ve yakın dostlardır. "Ne derlerse desinler /Yakın dostlarım cinler" diyecek kadar bu etsiz kemiksiz varlıklarla şair daha başlangıçta içli dışlıdır. "Beni çağırmakta yabancı dostlar / Bu dostlar ne güzel dilsiz ve adsız"
- "Lâleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız". İşte yeni şiiri özetleyen bir mısra. Bu artık klâsik şairin yolculuğuna benzemiyor. Klâsik şair, "azgın bir davet" le "nerdeyse toprağın sonuna" gider. "Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek" şartıyla.
Orhan Veli Kanık akımında ise insan, Lâleli'den çıkar bir yolculuğa ve tramvaya atlar; ama mutlaka Sirkeci'ye gider..."