hemen hepimiz felatun bey ile râkım efendi’yi ortaokul yıllarımızdan biliriz. osmanlı’da batılılaşma dönemini ele alan romanlar arasında adını en sık duyduklarımızdandı. fakat aradan çok uzun yıllar geçtiğinden, okuyup okumadığımı ya da derslerde gördüğümüz detayları hatırlamıyorum. hazır sonbahar’da türk klasikleri okuma perilerim de gelmişken başlayıp neredeyse bir solukta okumak keyifli oldu.
dönem kitaplarını, özellikle de doğu toplumlarında geçen dönem kitaplarını okurken konjonktürel değerlendiremeyeceksem elime bile almıyorum. hele ki bir kadın olarak çileden çıkarıcı o kadar detay çıkıyor ki! oysa günümüz bilincinden ya da toplumsal değerlerinden azade düşünmek gerek, yazarın derdini doğru anlamak gerek. o nedenle kitabı sevdiğimi söyleyebilirim.
özellikle de şu anda yaşadığım, çalıştığım, hayatımın büyük çoğunluğunu geçirdiğim bölgede geçmesi ve dönemin (XIX. yy.) istanbul manzaralarının tasviri en ilgimi çeken yanları oldu kitabın.
yazarın doğrudan bir karakter olarak okuyucuyla laflaması tırmalasa da takılmamaya gayret ettim. bir de felatun bey’in râkım efendi’nin karşıtı ve yanlış batılılaşma sembolü olarak oldukça karikatürize olması ve bu rolü dışında kitabın asıl akışıyla çok bağlantılı olmaması, zorlama birkaç bağ ile hikayeye iliştirilmesi beklemediğim bir durumdu. yine de büyük resme bakınca damağımda belirli bir tat bıraktığı kesin.
kitabın günümüz türkçesine uyarlanması başarılıydı, emeği geçen herkesin eline, gözüne sağlık.