Çok ilginç, çok fazla mesaj içeren ve aceleyle yazılmış bir kitaptır ama bu acele onun güzelliğini söndürmüyor. Stefan Zweig’in Balzac üzerine yazdığı eseri duyduysanız, Balzac bile kendisini böyle anlatamazdı desem hemfikir oluruz sanırım. Borç batağı, özellikle matbaa olayı, boş hayaller peşinden yıllarca koşması derken noşması derken nereye geleceğiz sizce?
Kitapta 2 karakter var. Tabii ki senamanın büyük üstadlarından Eddie Murphy’nin Çatlak Profesör filminde yaptığı gibi 8 karakteri birden oynamasa da, romanın iki karakteri yani David Sechard (matbaa kurarak borç batağına düştüğü günlerdeki hayatını anlattığı) ve Lucien de Rubempre (gençlik yılları ve boş hayaller peşinde koştuğu dönemi anlattığı) karakterleriyle dikkat çekicidir. Üstelik tam da borç batağına düştüğü, faiz sıkıntısını fazlasıyla yaşamamak için de günün 3/2’sini yazarak geçirdiği dönemde kaleme almasıyla aslında hislerinin ve düşüncelerinin de en yoğun döneminde yazıldığı gözümüze çarpar ki zaten bu sebeple de acele yazıldığı halde tadı kaçmamış, uzun olmasına rağmen çok da fazla insanı sıkmayan bir yapısı var.
Konusudur, olaylardır çok içeriye girmeyeceğim lakin olay örgüsü olsun, hikaye olsun, verilmek istenen mesajlar olsun ki özellikle toplumda birinin aniden sınıf değiştiremeyeceği, hele ki en alttan en üste hızlıca çıkamayacağı (gel bir de şimdiyi gör kral) üzerine inancı çok göze çarpıyor ve bende yazara katılıyorum. Ne kadar hızlı çıkarsanız o kadar hızlı düşersiniz görüşündeyim. Adım adım çıkmalı, sağlam basmalı derim. Herkesin de tercihi farklı tabi, saygı duyuyoruz.
Hepimize iyi okumalar dilerim..