Kırmızı ve Siyah, aşkın romanıdır. Romanda; aşka, siyah bir giysi giydirilir ve tahripkar, iç çekişlerle kendi gerçeğini yaşar. Bu bir arayıştır; insan bu arayışta kendisini bulduğu yerden daha başka bir yere taşır: “Aşk, eşitliği aramaz, onu kendisi yaratır.” Yine de aşkın yaşanmasına neden olan o çamurlu yollar, o dolambaçlı ilişkiler, duraksamalar yaşanan heyecanlardır aslında aşkı aşk yapan. Ne diyordu Shakespeare, Fırtına adlı dramında: “Cümbüşleri fazla sınırlamayın; en güçlü yeminleri kandaki ateş, bir samanmış gibi yakar.” Stendhal, eserinin vücut bulduğu toplumda yaşayan kadın olgusunun sosyal durumunu da şöyle ifade eder: “XIX. Yüzyılda, bir adam karısını herkesin önünde ettiği hakaretlerle, ona toplumun bütün kapılarını kapamak suretiyle öldürür”. Aşk böyle bir toplumda ölümle özdeşleştirilebilir. Madame de Rênal’in Julien’in kolları arasına atılıp şöyle söylemesi: “Ah, ölmek, senin kollarının arasında can vermek!…”) bu, anlatmaya çalıştığımız durumun somut kanıtlarından biridir.