300 sayfasını ite kaka, sürükleye sürükleye, sabır çeke çeke, ama son yaklaşık 100 sayfasını nefesimi tutarak, tırnaklarımı dişleyerek okudum bu kitabı. En başından okumaya ısrar etmemdeki sebep de buydu zaten. Öyle belliydi ki pişman etmeyeceği.
Yazarın üslübu alışık olduğum tarzların dışında. Karmaşık bir sıralamayla sanki aklına geldiği yerden aklına geldiği şekilde anlatıyor, bize kafasının içini açıp yaptığı beyin fırtınasını ya da sürekli akıp giden monologlarını, konuşma baloncuklarını gösteriyor gibi hissediyorsunuz okurken. Bu bazen yorucu olabiliyor.
İnanılmaz bir tasvir yeteneği var. Fiziksel olmayanı, psikolojik özellikleri ya da kişilikleri ya da hisleri, düşünceleri tasvir edebileni de bunu çeşitlendirebileni de çok takdirle karşılıyorum. Ki yazarımız bu konuda gerçekten iyi.
Hikayenin en başından sonuyla ilgili spoiler üzerine spoiler verdiği halde, gerilimi de tansiyonu da bu kadar nasıl yüksek tutabildi, anlamak güç.
Zaman atlamaları arasında siyasi olaylar, cinsiyet eşitsizliği, ırkçılık, sınıfsal farklar, insanın insana yapabileceği türlü taciz, insanın çocuğa yapabileceği türlü taciz, Çocuk yetiştirmede 100 büyük yanlış ve akraba terörünün nadide örneklerine de tanık olduğumuz için ilk 300 sayfada içimizin kıyılmasını, ruhumuzun sıkılmasını, hem sonraki sayfayı merak edip hem de "aaa bugünlük bu kadar kasvet yeter" deme ihtiyacını da hoş görmek gerek.
Uzun lafın kısası,
Çok acıklı bir çok öykünün karması bir kitap olmuş.
Zor ve uzun sürede okudum.
Fakaaat...
Sevdim, beğendim.