Spoiler içerebilir!
Martin eden'i okuduğum zaman ilk 200 sayfada içim mutlulukla, huzurla, aşkla ve daha bir sürü tatlı duyguyla dolmuştu.
Ama Jack London çok güzel bir U dönüşü yapıp beni çok şaşırttı. Martin eden'in bir anda kazandığı başarılar, hiç de onun hayal ettiği gibi olmamıştı. Zaten bir kere yıkılmıştı, kalbi kırılmış ve martin de o kırıklara basmıştı. Bir kez daha çıkaramazdı kendini o buhranlardan, umutsuzluktan.
Zaten her şeyini kaybetmişti, para kazansa ne fayda ederdi ki. O aç ve susuzken yanında kimse yoktu, ona inanan kimse yoktu. Parası olduktan sonra karnı tok olsa ne işe yarardı ki? Bir kere bilinmezliğe ve sonsuzluğa düşmüş, yaşam amacını kaybetmişti. Martin eden'i ve onun güzel, saf duygularını işte böyle yok etmişlerdi. Onu açlıktan değil de üzüntüden zayıflatmışlardı.
İlk 200 sayfadan sonra Martin eden gibi karanlıkta kaldım ve mum alacak kadar da para yoktu. Martin'in hayat ışığı da bir kere sönmüştü. Her şey yalandı; aşk, başarı, para, aile... Hepsi yalandı ve Martin de yalanlar içinde boğulmuştu.
Sadece, sırtına batmış camlar, ayaklarına bağlanmış kalın gemi ipleri, ellerinde ise kırık kalbi vardı.