●Jack London ve Martin Eden. Bu yazarı ilk okuyorum. Kızım okumuş, mutlaka okumam gerektiğini söyledi ve okudum.
●Martin Eden tesadüfen Ruth ile tanışır ve ona aşık olur. Böylece Ruth'un ailesine ve ona yakın olmak için yapacağı tek şey kendini geliştirmekti. Tahsili yoktu, ama okumayı seviyordu. Halk kütüphanesindeki binlerce kitabı ilk gördüğünde ağzı açık kalan ama sonrasında onların efendisi olandı; onun doymak bilmeyen bir beyni ve zekası vardı. İlk önce sadece o aşıktı, ama zamanla Ruth da ona aşık oldu ve aralarında gizli nişan yaptılar. Martin Eden'in içindeki yazma içgüdüsü onu rahat bırakmadı, beyninde dans eden fikirleri, hikayeleri kağıda dökmeye başladı. Hatta bir çoğunu Ruth'a da okudu. Ama onun pek beğendiği söylenemezdi. Aradan epey zaman geçti Martin Eden devamlı yazıyordu. Yemeden içmeden, uyumadan yazıyordu. Zor şartlarda yapıyordu bunları. Ya elbisesini, ya daktilosunu,
ya da bisikletini rehin verip onlardan gelen parayla karnını doyurabiliyordu. Ama yılmadı yazdı yazdı. Bir yandan da yazdıklarını yayınevlerine göndermeye başladı ama bütün zarflar geri geldi, hiç kabul gören olmamıştı. Yine de devamlı okuyordu, devamlı yazıyordu. Ruth ona gelirinin olmasını, bir iş bulmasını dayatıyordu.
●Martin de bekle gör diyordu....
●Ama kimse onu beklemedi, görmedi, inanmadı. Kendi sonunu tek başına kendi hazırladı...
●Daha fazlası kitapda. Tavsiye olunur.