Canım Ömer Seyfettin, türk hikayeciliğinin medarı iftiharı, öykülerin babası. Onunla yolu kesişmeyen yoktur. Ne hikmetse çocuklar için yazdığı sanılır, ilkokulda okutulur, galatı meşhur işte. Oysa hikayeleri büyükler içindir, çocuklara pek de uygun değildir. Her telden yazdığı, her şeyden oluşturduğu hikayelerinin yeri bende apayrıdır. Kaşağı, Ant, Falaka, Pembe Incili Kaftan, Bahar ve Kelebekler, Perili Köşk ... Daha nice hikayesi zihinlere kazınmıştır. Ama benim için Yüksek Ökçeler bambaşkadır. Evet en sevdiğim hikayesi sanırım, her okuduğumda hüzünlenir, Hatice Hanımın yerine korum kendimi. Ama bundan başka her okuduğum hikayesini de severim, enteresandır. Bu eser, en güzel hikayelerinin yanina pek bilinmeyen ama yine de okuyunca damakta güzel bir tat bırakan hikayelerinden derleme bir eser. Bir günde okuyup keyifli vakit geçirmek isteyenlere öneririm. Edebiyatsız edebiyat nasıl yapılırmış, sade türkçe nelere kadirmiş görmek için bile okunmaya değer. Iyi ki var olmuşsun Ömer Seyfettin, varlığın türkçe için büyük şans başka bir şeye gerek var mı?