Sosyalist abimiz kitapta, hayvanların bile yetiştirildiği çevreye bağlı olarak insanları ayırabileceğini beyan ederek, sosyalizm ateşini yakıyor. Kitap, İrlanda teriyeri olan Jerry’nin 6 aylık sütten keşilmemiş bir köpek iken, bir kaptan olan Van Horn’la gemi yolculuğuna çıkmasıyla başlıyor. Jerry doğduğundan beri 2 kuralı unutmuyor:
-Beyaz tanrıların(adamların) siyah tanrılardan(adamlardan) üstün olduğunu.
-Deniz de yüzen kütüklerden uzak durmasını gerektiğini(timsahlar)
Bu kurallara uyarak her beyaz adamı kendisinin tanrısı gibi görüp, onlara hürmet edip saygı duyuyor ama iş siyahlara geldi mi beyaz tanrısının izniyle onları aşağılıyor, kovalıyor ve ısırıyor. Kısacası Jerry, kendini beyaz tanrıların meleği sayıp siyah tanrıların şeytanı oluyor. Jack abimiz ise kitapta verdiği bu son dersle şunu anlamamızı istiyor.
"Çaresizlik ve dipteki bir varlık için yasaklar, pekte hükmü geçmeyen kurallar bütünüdür."
Oda Yayınlarının Eylül 1995 tarihli baskısının arka kapağında şöyle anlatılıyor; Jerry. Jack London, Tanrılar ve Köpekler’de beyaz adamın tanrı, zencilerin ise köpek olarak görüldüğü bir dönemin eleştirisini kendine özgü anlatımıyla yapıyor. uzun soluklu bir jack london'nın bir irlanda av köpeğinin yaşadığı olayları kaleme aldığı öykü iyi okurlar
#okudumbitti.