Yazar sonradan Müslüman olmuş Fransız bir sosyolog ve felsefecidir.
Yobazlık, genelde dinle ilişkilendirilir, fakat yazar böyle yapmıyor. Ona göre yobazlık, “dinî veya siyasî bir inancı, o inancın tarihinin önceki bir döneminde bürünebildiği kültürel veya kurumsal şekliyle özdeşleştirmektir. Dolayısıyla kendinin mutlak bir hakikate sahip olduğuna ve onu herkese zorla kabul ettirmek gerektiğine inanmaktadır.”
Yazara göre yobazlığın belli başlı özellikleri şunlar:
1) Hareketsizlik (adapte olmayı ret ve her türlü değişikliğe direnmek).
2) Geçmişe dönmek (geleneğe sımsıkı sarılmak, tutuculuk)
3) Hoşgörüsüzlük, içe kapalılık, dogmatizm (katılaşıp kemikleşme, hırçınlaşma ve uzlaşmama)
Yobazlığın da çokça çeşidi var: Akla pranga vuran ve geçmişini güncelleştiremeyen dinci yobazlık… İnsan severlikten uzak, ırkçı ve saplantılı etnik yobazlık… Bilimi ilâh gibi görüp putlaştıran bilimci-teknokratik yobazlık… Çıkarı için diğer halkları açlığa mahkûm eden kapitalist yobazlık… Marks’ın düşüncesini pespayeleştiren sosyalist-komünist yobazlık… Ve bugünün insanına hayatı zehreden, geleceğin insanını da şimdiden zehirleyen daha nice yobazlıklar…
En çok hoşuma giden tasnif, kalbe ket vuran bilimci yobazlık ile akla ket vuran dinci yobazlık arasındaki diyalektik oldu. Yazar bu yobazlıklara karşı ne yapılması gerektiği de apaçık ortaya koyuyor. Bunu yaparken hem Batılılara hem de bizlere ağır eleştiriler getiriyor.
Ben çok istifade ettim. Özellikle İslâm dünyasının mevcut sorunlarını anlamam konusunda sunduğu tarihsel veriler ve yaptığımız metodolojik hatalarımıza dair yorumları çok değerliydi.