Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ev hanımlığı kadınlar için müebbet hapistir.saçmalığına cevaptır.
Evinin kadını olan mahpus değil hanım olur. İşinin kadını olan maalesef şu kapitalist düzende ancak işinin kölesi olur. Yoksa kimse eğlenmek için çalışmaz. Eşin ve çocukların varlıgi en büyük saadettir ama hayat seni ekmek için piyasaya sürdüğünde bu iki saadettin hayatındaki payı azalıyor ve ne yazık ki köle muamelesi görüyor. Bu yüzden baba
“Yalnızca diğer insanların yanında ve onlarla ilişki içinde özgür olduğumu hissedebilirim. Benden daha aşağı olan bir hayvan türünün yanında ne özgürüm ne de insanım, çünkü bu hayvan benim insanlığımı kavrama ve kabul etme kabiliyetine sahip değildir. Etrafımdaki diğer insanların özgürlüğünü ve insanlığını kabul etmediğim sürece kendim de özgür değilim. (…) Köle sahibi, bir insan değil efendidir. (…) Yalnızca tüm insanlar, kadınlar ve erkekler aynı şekilde özgür oldukları zaman ben de gerçekten özgürüm. Benim özgürlüğümün sınırlanması ve reddedilmesi şöyle dursun, tam tersine diğer insanların özgürlüğü benim özgürlüğümün dayanak noktası ve teyididir.’’
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
6. yüzyılda yaşayan koyu dindar Bizans İmparatoru Justinian, fahişeliği yasaklayıp Konstantinopolis’teki genelevleri kapattı ve genelev işletenlere para cezası verdi. Elde edilen para, fahişelerin yeni bir hayata başlamasına yardım etmekte kullanıldı. Kadın tüccarları kırbaçlanıp şehirden kovularak köle fahişeler özgürlüğüne kavuşturuldu ve özgür doğmuş kadınlar genelevlerinden alındı. Justinian, fahişeliği bırakmış karısı Theodora’nın ısrarı üzerine konuya özel bir ilgi göstermişti. Theodora, düşmüş kadınlara, istesinler ya da istemesinler, Hıristiyanlığın merhametini göstermesi için kocasına baskı yapıyordu. Justinian ve Theodora, Marmara Denizi’ndeki kayalıklardan birinin tepesindeki saraylardan birini Tövbe Manastırı’na (Metanoia) çevirdi. Burada, eskiden pazar fahişesi olan yaklaşık beş yüz kişi iffetli Hıristiyan hayatı yaşamaya zorlandı. Bunların çoğu zorunlu olarak yaşadıkları bu rahibe hayatından öylesine yıldılar ki, kendilerini uçurumdan atıp sularda kayboldular.
Savaş esiri olan bir hediye ile halka açık bir müzayedede satın alınmış bir köle arasındaki fark, köle kültüründeki sınıflandırmalardan birine tekabül ediyordu ama genel olarak Osmanlı toplumunda kadınların hayatında gerçekten fark yaratan şey, özgür bir kadınla köle bir kadın arasındaki farktı.
Bir kadın olarak sahip olduğum tutarlılık ve onurdan bir an bile kuşku duymadım. Mesleğimin erkekler tarafından icat edildiğini, yeryüzündeki ve gökyüzündeki her iki dünyayı da erkeklerin ellerinde tuttuklarını biliyordum. Erkeklerin, kadınları bedenlerini satmaya zorladıklarını, en az para ödenen bedenin de eşlerinin bedeni olduğunu biliyordum. Bütün bütün kadınlar, öyle ya da böyle fahişeydiler. Ben akıllı olduğumdan, köle eş olmak yerine özgür bir fahişe olmayı yeğlemiştim. Bedenimi verdiğimde en yüksek yüksek fiyat istiyorum. Elbiselerimi yıkamak ve ayakkabılarımı temizlemek için bir sürü hizmetçi tutabilir, onurumu koruması için, ne kadar pahalıya patlarsa patlasın bir avukat bulabilir, kürtaj için doktora avuç dolusu para dökebilir, resmimi basması ve hakkımda yazı yazması için gazeteci satın alabilirdim. Herkesin bir fiyat vardır ve her mesleğe bir ücret ödenir. Meslek ne kadar saygınsa, ücreti de o kadar yüksek olur; toplumsal katman yükseldikçe bir insanın fiyatı da yükselir. Bir gün gazeteler bir derneğe bağışta bulunurken resmimi basıp, benden sorumluluk sahibi bir yurttaş olarak bahsettiler. Bundan böyle ne zaman onura ya da üne gerek duysam, bankadan para çekmem yeterli oluyordu…
119 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
Bir çok kişinin adını duyduğu Campanella'nın hayali ülkesi olan Güneş Ülkesi'ne gelin beraber göz atalım. Campanella' nın tasarlamış olduğu bu hür ülkeyi, özgürlüğe esir olduğu dönemde yazdığını biliyor muydunuz? Evet, tam da mahrum bırakıldığı hürriyetin daha çok eksikliğini hissettiği bir anda yazmıştır eserini. Özel mülkiyetin olmadığı, sağlığa dikkat edilen, sporun ihmal edilmediği, menülerin özenle seçildiği, özel eğitimin herkese eşit şekilde verildiği, kadın ve erkek haklarının neredeyse eşit olduğu, karamsarlıktan ziyade iyiliğin hüküm sürdüğü bu tozpembe ülkenin ardına sakladığı yönlerine değinmeden bir inceleme yapmam düşünülemez. Her şeyinizin yöneticiler tarafından daha önce planlanmış olup size vaadedilmiş bir hayatı yaşamak size ne kadar benliğinizi kazandırabilir ki, hatta sizin doğumunuzun bile tasarlanmış olması, sizin kendi özgür iradeniz dışında yapılan seçimler size nasıl bir benlik kazandırabilir? Her şeyin ortak olması, bir kişilik oluşturmasına karşı olması bir nebze sindirilebiliyorken bu tozpembe ülkede aşk sevgi de yoktur. Kadınlar toplumun ortak malı. Doğurgan özelliği olmayan ise köle olmaya mahkum. Bu kadar ince tasarlanmış bir ülkenin böyle etik olmayan olguları barınması ne kadar doğru tartışılır. Ama yine de okunması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum. Herkese iyi okumalar..
Güneş Ülkesi
Güneş ÜlkesiTommaso Campanella · Bordo Siyah · 03,529 okunma
Reklam
678 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
ANABASİS VE İNSANIN ACIMASIZLIĞI, VAHŞİLİĞİ İLE İLGİLİ BİR İNCELEME
Ksenophon’un M.Ö. 425’de doğduğu tahmin edilir. Sokrates’in öğrencisi olmuştur. Thukydides ve Heredotos gibi hayatı vatanından uzakta geçti. Sparta kralı Agesilaos’un yanında Büyük Firigya ve Kappadokia satrabı II.Kyros ile yakın arkadaşlık kurar. Anabasis’de de konu edildiği gibi II.Kyros’un ordusuna katılmış ve Hellen askerlerinin evlerine
Anabasis
AnabasisKsenophon · Kabalcı Yayınevi · 2014898 okunma
408 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
‘Boynu Bükük Öldüler’: İlk Yılmaz Güney Romanı
‘Boynu Bükük Öldüler’: İlk Yılmaz Güney Romanı Ulaş Başar Gezgin Yılmaz Güney, görsel sanat araçlarının sözel sanat araçları üstündeki yengisinin bir simgesi olarak görülebilir belki. Çoğunluk onu sinemacı olarak tanırken, o, aynı zamanda edebiyat tarihine girmiş ve girmeye devam edecek bir romancı ve öykücü. Yılmaz Güney’in 1971’de yayınlanan
Boynu Bükük Öldüler
Boynu Bükük ÖldülerYılmaz Güney · Güney Yayınları · 20051,038 okunma
Wollstonecraft'ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi adlı yapıtını 1792 yılında İngiltere'de ya­yımlamıştır. İkiyüzyirmi yıl önce İngiltere'deki kadının kimliğinin ve varlığının evlilikle belirlendiğini ve artık günümüzde böylesi bir kaderin kadınların yaşamından çıktığını düşünmek isteriz ya da düşünmeye yön­lendiriliriz; evet kadının durumu
Sayfa 264 - Doğu Batı Yayınları - 1. Baskı (Şubat - 2013)Kitabı okudu
359 öğeden 231 ile 240 arasındakiler gösteriliyor.