Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gene de bir kadın olarak sahip olduğum tutarlılık ve onurdan bir an bile kuşku duymadım. Mesleğimin erkekler tarafından icat edildiğini, yeryüzündeki ve gökyüzündeki her iki dünyayı da er- keklerin ellerinde tuttuklarını biliyordum. Erkeklerin, kadınları bedenlerini satmaya zorladıklarını, en az para ödenen bedenin de eşlerinin bedeni olduğunu biliyordum. Bütün kadınlar, öyle ya da böyle, fahişeydiler. Ben akıllı olduğumdan, köle eş olmak yerine özgür bir fahişe olmayı yeğlemiştim. Bedenimi verdiğimde en yüksek fiyatı istiyordum. Elbiselerimi yıkamak ve ayakkabılarımı temizlemek için bir sürü hizmetçi tutabilir, onurumu koruması için, ne kadar pahalıya patlarsa patlasın bir avukat bulabilir, kürtaj için doktora avuç dolusu para dökebilir, resmimi basması ve hakkımda yazı yazması için gazeteci satın alabilirdim. Herkesin bir fiyatı vardır ve her mesleğe bir ücret ödenir. Meslek ne kadar saygınsa, ücreti de o kadar yüksek olur; toplumsal katman yükseldikçe bir insanın fiyatı da yükselir. Bir gün gazeteler bir derneğe bağışta bulunurken resmimi basıp, benden sorumluluk sahibi bir yurttaş olarak bahsettiler. Bundan böyle ne zaman onura ya da üne gerek duysam, bankadan para çekmem yeterli oluyordu
Metis YayıncılıkKitabı okudu
186 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın incelemesi değil kendi düşüncelerim
Bir inceleme yazısı için okumak istemeyeceğiniz kadar uzun arkadaşlar o yüzden hiç başlamamanızı tavsiye ederim. Yaşadığımız çağda her iki cenahta da gerek sosyal platformlar gerek sözlü müzakereler yoluyla tartışma değerini sürekli koruyan kadının çalışması konusunda müstakil olarak kaleme alınan kitap sayısı yok denecek kadar azdır. (Nefes
İslamda Kadının Çalışması ve Sosyal Güvenliği
İslamda Kadının Çalışması ve Sosyal GüvenliğiFaruk Beşer · Nun · 200921 okunma
Reklam
Belgelerden Anadolu kadınının çok özgür olduğu görülüyor. Anadolu'da şehir krallıklarında kraliçe olarak görev yapan kadınları görüyoruz. Halk kadınlarının da ticari işlerde erkekler gibi çalıştıklarını öğreniyoruz. Bu kadınlar; Asurlarla alışveriş yapıyorlar, borç alıp veriyorlar, borçlarını ödeyemediklerinde genç kadınlar, hatta evli çiftler rehin olarak tutuluyor. Borçlu kadınlar, yapacakları işleri belirten bir tür taahhüt senetleri yazmışlar. Ayrıca Sumer'deki gibi kardeşleri, çocukları ve kocalarıyla ortak iş yapıyorlar. Evlilikte kadınla erkek eşit. Ayrıldıklarında mallar eşit olarak bölüşülüyor. Evlilik tekeşli ve bu, belgeleniyor. Belgelerde "başka bir eş alamaz" kaydı bulunuyor. İki yıl içinde çocuğu olmazsa kadın kocasına bir köle alabiliyor, fakat köle bir oğlan doğurur doğurmaz, onu istediği gibi satabiliyordu. Kadın çocuk doğurmadığı için boşanmıyordu. Boşanmada her iki taraf eşit haklara sahip. Çocukların vesayeti annede. Erkek çocuklar için bir nafaka vermek zorunda. Anadolu kadınının 4000 yıl önce bu kadar özgür olması, Ana Tanrıça kültünün ve anaerkil ailenin sürdüğünü göstermektedir.
Sayfa 200Kitabı okudu
Savaş esiri olan bir hediye ile halka açık bir müzayedede satın alınmış bir köle arasındaki fark, köle kültüründeki sınıflandırmalardan birine tekabül ediyordu ama genel olarak Osmanlı toplumunda kadınların hayatında gerçekten fark yaratan şey, özgür bir kadınla köle bir kadın arasındaki farktı.
.... Gelin Birazda Düşünelim: KÖLELİK Kölelik en genel tanımıyla, bir başka insanın “metası” olmaktır. Yani kişisel bir özgürlük ya da söz hakkı sadece sahibi tarafından belirlenmesi ve insandan ziyade “makine” olma durumudur. Dünyada uzun yıllar boyunca çeşitli şekillerde uygulanmıştır. İlk olarak yaklaşık 11.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.
youtu.be/4xpBpMn-_u0 Osmanlı donanması Teğmeni Cemil Bahri Könne (Kunneh), cesur, dürüst, samimi, beyefendi, aktif, güvenilir, iyiliksever ve hümanist bir insan olarak tanınır, her zaman mağdur ve zayıf insanları koruması ve kollamasıyla bilinir. Bir asır önce bir Osmanlı deniz subayı tehcirde yer almayı reddetmiştir. 1915-17 Ermeni
Reklam
“Mesleğimin erkekler tarafından icat edildiğini, yeryüzündeki ve gökyüzündeki her iki dünyayı da erkeklerin ellerinde tuttuklarını biliyordum. Erkeklerin, kadınları bedenlerini satmaya zorladıklarını, en az para ödenen bedenin de eşlerinin bedeni olduğunu biliyordum. Bütün kadınlar, öyle yada böyle, fahişeydiler. Ben akıllı olduğumdan, köle eş olmak yerine özgür fahişe olmayı yeğlemiştim.” Çocukluğundan itibaren kadın olmanın zorluklarını satırlarda ilmik ilmik işleyen Firdevs, yazar Sıfır noktasındaki kadınların yaşamlarını konu alan bu kitap da geçmişte ve günümüzde yaşayan birçok kadının yaşamını gerçekleriyle kaleme almış.
156 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Denizi Yitiren Denizci İncelemesi
Öncelikle sembollerle dolu bir roman olduğunu belirtmem gerek. Kitapta bazı çatışmalar mevcut: geleneksel-modern, deniz-kara gibi. Kitabın iki bölümden oluşması ve bu bölümlerin adlarının yaz ve kış olmasından da bu çatışma durumunu anlayabilirsiniz. Bu romana bir felsefi roman diyebiliriz. Bunun sebeplerini aşağıda açıklayacağım. Kitapta üç
Denizi Yitiren Denizci
Denizi Yitiren DenizciYukio Mişima · Can Yayınları · 20172,593 okunma
6. yüzyılda yaşayan koyu dindar Bizans İmparatoru Justinian, fahişeliği yasaklayıp Konstantinopolis' teki genelevleri kapattı ve genelev işletenlere para cezası verdi. Elde edilen para, fahişelerin yeni bir hayata başlamasına yardım etmekte kullanıldı. Kadın tüccarları kırbaçlanıp şehirden kovularak köle fahişeler özgürlüğüne kavuşturuldu ve özgür doğmuş kadınlar genelevlerinden alındı. Justinian, fahişeliği bırakmış karısı Theodora' nın ısrarı üzerine konuya özel bir ilgi göstermişti.
Kök ailesine bağlı kalarak yuva kuran erkeklerle olmaz
Özel yetiştirilen erkeklerle "Ben özgür ve bağımsız olacağım." diyen kadınlar evlenmemeli, damat arayanlar da kızlarını, bu şekilde yetişen erkeklerle evlendirmemelidir. Böyle kimseyle evlenecek kızın, kendi kişiliğini ikinci plana itip, yeni bir kişiliğe bürünmesi ve bu yeni rolü benimsemesi gerekir. Bu tip ailelerde ancak, köle olmayı kabul edecek kişiler mutlu olabilir.
Sayfa 322Kitabı okudu
Reklam
Şeriat Sistemi Kısaca Özet
Bırakalım bir Müslümanla diğer dinden insanlar arasındaki hukuki ayrımı, Müslümanlar arasında bile özgür erkekler, kadınlar ve köleler diye üçlü bir ayrım yapar ve hukukunu bu üçlü ayrım çerçevesinde belirler. Yani aynı mahkemede ama ayrı ayrı standartlarla yargılama hukukudur şeriat. Nitekim Tevrat'ın bir yinelenişi olarak "Kısasın farz olduğu" belirtilirken, uygulamanın, "Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi (Bakara 178)" şeklinde yapılacağı belirtilir. Keza tanıklık ve mirasta kölenin eşitsizliği bir yana özgür kadının bile erkekle eşitliği kabul edilemez ve kadın erkek karşısında tanıklık (Bakara 282) ve mirasta (Nisa 11) yarım erkek değerinde ele alınırken, özellikle ceza uygulamasında daha ağır yaptırımlara uğrar. Daha ötesi erkekler önsel olarak kadın üstünde egemen farzedilir ve bununla da yetinilemez, erkek kadına dayak atma yetkisiyle donatılır (Nisa 34); boşanma (ve geri alma) hakkı her halükarda erkeğe (Bakara 229) verilirken bu da yetmez, çocuk her halükarda erkeğin farzedilir (Bakara 233) ve kadın boşanmış da olsa erkek adına onu emzirmekle yükümlü kılınır vs.
"Araplarda köle kadınlar genellikle ve yasal olarak cariye olarak kullanılıyordu ve babası özgür Arap, annesi ise cariye olan çocuk sayısı hiç de az değildi. Babası tarafından azat edilmedikçe cariye çocukları köle sayılırdı."
Sayfa 56
Köleliği Kaldırmaya Giden Süreç
Birleşik Devletler'deki izini sürdüğümüzde, sanayileşmenin bir ayağının kölelik sisteminde olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekten de kölelik hem Amerikan hem de Britanya ekonomilerinin öncü dalı olan tekstilin değişiminde stratejik bir rol oynadı. Amerika'nın Kuzey ve Güney'i 19. yüzyılda uygun bir iktisadi ilişki kurdu. Kuzeyli
Sayfa 162-164
Şeriat ve Kadın 7
2) Ayakları Altından Cennetler Geçecek Olan «Analara Hocalarına Kul-Kölen Olacak Kadar Itaatkar Müslüman Kadınlardır. Muhammed'in analar lehinde görünen sözlerinin altındaki mak- sadı açıklığa kavuşturmak için, tekrar bahasına da olsa, belirtelim ki: Anaların ayakları altından cennetler geçer şeklindeki hadis, genel olarak tüm anaları değil
Hangi Ülke Köleliği Ne Zaman Yasakladı?
Büyük Britanya, kolonilerinde köleliği 1833 yılında yasakladı; onu 1848'de Fransa, 1863'te Hollanda, 1886'da İspanya, iki yıl sonra da Brezilya izledi. Kölelerin özgür bırakılmasıyla birlikte Batı Hint şeker üretiminin çökeceğini ne köleliğin yasaklanmasından yana olanlar ne de şeker ağaları tahmin etmişti; oysa azat edilen erkek ve kadınlar seçimlerini ayaklarıyla yaparak, kanlı geçmişlerinin sahnesinden uzaklarda küçük aile çiftlikleri kurmaya gittiler. Jamaika'da köleliliği bir çeşit ırgatlığa dönüştürme gayretleri, 1867'de şiddetle bastırılacak kanlı bir ayaklanmaya neden olurken, Birleşik Devletler'in güneyinde uygulanan katı ayrımcılık kuralları, Beyazlar ile Siyahlar arasındaki ilişkileri 20. yüzyılın ortalarına kadar düzenledi. Plantasyon üretimindeki ani düşüş, bazı biliminsanlarını köleliği yasaklama hareketinin ahlaki sorumluluktan çok, Britanya şeker sanayisinin gerilemesinden kaynaklandığını düşünmeye yöneltti. Bu savın öne sürülmesini izleyen 60 yıl boyunca, Britanya Batı Hint Adaları ithalat ve ihracatının parlamento köle ticaretini yasakladığında gerçekte yükselmekte olduğu, tarihçilerce kanıtlandı. Yasaktan sonraki yıllarda, Britanya Sisifos'a layık bir görev üsdendi, diğer ülkelerin köle ithal etmesini önlemek amacıyla Büyük Okyanus ve Karayip sularında devriye gezen gemileri için milyonlar harcadı. Bütün bu önlemlere rağmen, 19. yüzyılın ortalarında üretimde zirveye ulaşan Küba'ya 2 milyondan fazla köle daha gönderildi. Parlamentonun köleliği ilga ettiği sırada şeker talebi hâlâ yükselmekteydi.
Sayfa 137-138
356 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.