Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
“Otelde özel oda kulağa son derece insancıl geliyor, değil mi? Ancak biz “ünlüleri” yirmi kişilik gruplar halinde buz gibi bir barakaya tıkmayıp, iyi satılmış ve ayrı bir otel odasına yerleştirmelerinin ardında insancıl değil sinsi bir yöntem yattığından emin olabilirsiniz. Zira ağzımızdan laf alabilmek için bizi maruz bıraktıkları eziyet, kaba dayaktan ya da fiziksel işkenceden daha sinsi bir yönteme dayalıydı: bizi olabilecek en zekice yöntemle tecrit etmeye! Bize hiçbir şey yapmadılar; ilk iş mutlak bir hiçliğin içine yerleştirildik, zira bilindiği üzere dünyada başka hiçbir şey, insan ruhuna hiçlik kadar etkili bir baskı uygulayamaz. Her birimizi mutlak bir boşluğa, dış dünyadan tamamen yalıtılmış bir odaya hapsederek dilimizi çözecek baskıyı dayak ve soğukla dışarıdan değil içeriden uygulayacaklardı.”
“Onların niyeti de buydu zaten: Boğulmamı, kendi düşüncelerim içinde boğulmamı bekliyorlardı, ta ki bu düşüncelerle tıkanıp onları kusmak, itiraf etmek, öğrenmek istedikleri her şeyi itiraf etmek, kanıtları ve insanları ele vermek dışında bir çarem kalmayana kadar.”
Reklam
Syme, o günü hatirlatarak "iyi bir idamdı." dedi. "Bana sorarsan ayakların birbirine bağlamalar her şeyi mahvediyor. Halbuki bacakların havada tepinişini izlemek o kadar zevkli ki. Hele, sonunda dil dışarıya sarkıp mavi hatta masmavi oluyor ya! En hoşuma giden detay da o."
Tek tek her birimizi mutlak anlamda bir hava boşluğuna, dışarıya tümüyle kapalı bir odaya hapsetmekle, sonunda dudaklarımızın açılmasını sağlayacak baskının dayak ve soğuk aracılığıyla dışarıdan değil, ama iç dünyalarımızdan kaynaklanması amaçlanmıştı.
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Juan-Juanlar'ın işkencesi, MANKURT
İnsanların hafızasını yitirmesine deli olmasına yol açan bir işkence usulleri varmış. Önce esirin başını kazır, saçları tek tek kökünden çıkarırlarmış. Bunu yaparken usta bir kasap oracıkta bir deveyi yatırıp keser, derisini yüzermiş. Derinin en kalın yeri boyun kısmı imiş ve oradan başlarmış yüzmeye. Sonra bu deriyi parçalara ayırır, taze taze, esirin kan içinde olan kazınmış başına sımsıkı sararlarmış. Böylece sarılan deri, bugün yüzücülerin kullandığı kauçuk başlığa benzermiş. Buna 'Deri geçirme işkencesi' derlermiş. Böyle işkenceye maruz kalan tutsak ya acılar içinde kıvranarak ölür ya da hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan bir Mankurt, yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş. ... Bundan sonra deriye geçirilen tutsağın boynuna, başını yere sürtmesin diye, bir kütük ya da tahta kalıp bağlar, yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye uzak, ıssız bir yere götürürler, elleri ayakları bağlı, aç, susuz, yakan güneşin altında öylece birkaç gün bırakırlarmış...
Juan-Juanlar'ın işkencesi, MankurtKitabı okudu
diş ağrısı sal beni karşim nolur
Reklam
“Söyler misinz, sizi birkaç dakika içinde öldüren cellat mıdır daha iyi bir insan, yoksa canınızı yıllar boyu ağır ağır çıkaran mı?” ↣ Bahis
Sayfa 111 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Çinliler, insanın başına düşen su damlalarını keşfetmişler, Fransızlarsa sessizliği.
"Bir insan olarak, karşındaki insanın insanlıktan bunca uzaklaşmasını şaşkınlıkla izliyorsun. Duygu muygu hiç yok. Kanı gördükçe daha da coşuyor. Hadi öbürleri buyruklar alarak yapıyorlar, görev gereği yapıyorlar, özel bir tat almadıkları belli, insanlıktan da pek çıktıkları söylenemez ama bu herif korkunç. İnsanlık adına bir suç işlendiğine tanıksın artık; hem sanık, hem tanık. Ve utanıyorsun."
Sayfa 209 - Can YayınlarıKitabı okudu
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.