Bir adam köpeğine son kez sarılırken heykele dönüşüyor. Bir kadın,
kocasının uyurken tam da yerdeki baltanın üzerine düşüp ölmesine
anlam veremiyor. Bir çocuk, doğar doğmaz onu terk eden ebeveyninden
mektup bekleyerek her gün iki kez posta kutusunu kontrol ediyor.
Bir başkası , çocukluğunun bir tren penceresinden kayboluşunu izliyor.
Deliliğin, umutsuzluğun, yalnızlığın , yersiz yurtsuzluğun zehri, yaşamın her zerresini istila ediyor.
Yazarın 1956'daki zorunlu göçünün ardından hayallerinden, çocukluğundan
ilhamla yazdığı yirmi beş öyküden oluşan Önemi Yok tuhaf, rahatsız
edici, absürd ve bir o kadar da dokunaklı bir kitap.