Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
E pur si muove! Yine de dönüyor!
Coelestium yani Göksel Kürelerin Devinimi'ni yayınlıyor. Kitap yıldırım etkisi yaratıyor. Kopernik, Batlamyus'un astronomi sistemini elinin tersiyle itip Güneş'in Dünya'nın etrafında dönmediğini tam aksine Dünya'nın Güneş'in etrafında dön- düğünü söylüyor. İlerleyen yıllarda Giordano Bruno, Johannes Kepler ve Galileo Galilei onun ayak izinlerini takip ettiler ve güneşmerkezliliği yeni referans kozmolojik model olarak benimsettiler. Bu devrim, bir süre bilimin gelişmesini destek. ledikten sonra dogmaları yalanlanınca hazırlıksız yakalanan Katolik Kilisesi'nin şimşeklerini bu değişime önayak olan bil- ginlerin üzerine çekti. Kopernik ölümünden biraz önce çalışmalarını yayınlama cesareti gösterirken Bruno Roma'da bir meydanda halkın gözü önünde yakılacak ve Galilei engizisyon mahkemesinde fikrinden vazgeçtiğini söylemek zorunda kalacak. Efsaneye göre mahkeme salonundan çıkarken İtalyan bilgin dudaklarının arasından şu ünlü kelimeleri mırıldana- cak: "E pur si muove!" Yine de dönüyor!
Sayfa 156Kitabı okudu
Kopernik devrimi evreni illa kitaplara Medine adamlarının penceresinden tasavvur eden bir insan anlayışının tahtından etmiş başka bir tür insan anlayışını merkezleştirilmişti.
Sayfa 253Kitabı okudu
Reklam
260 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Varlık zamanın özüdür." vs "Zaman varlığın özüdür."
Martin Heidegger
Martin Heidegger
'in 1927 yılında yazdığı Magnum Opusu '
Varlık ve Zaman
Varlık ve Zaman
'; filozofun nezdinde henüz miâdını doldurmamışken, onun ışığında
Immanuel Kant
Immanuel Kant
ve
Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Georg Wilhelm Friedrich Hegel
felsefeleri hakkında kritiklerini ders notları olarak oluşturmaya başlamıştı. İşte bu kitap da Heidegger'in Hegel'in en meşhur -ama onu kapsayan
Mantık Bilimi (Büyük Mantık)
Mantık Bilimi (Büyük Mantık)
ve
Mantık Bilimi (Küçük Mantık)
Mantık Bilimi (Küçük Mantık)
eserleri kadar
Hegel’in Tinin Fenomenolojisi
Hegel’in Tinin FenomenolojisiMartin Heidegger · Alfa Yayınları · 202050 okunma
Kopernik devrimi ile Hubble'ın çığır açan buluşu arasında geçen dönem içinde, Evren'in ve uzayın büyüklüğü birkaç bin kilometreden milyarlarca ışık yılına çıkmıştı. Aynı keşif yolculuğu sonucunda kendi gezegenimize atfedilen önem azalmıştır, çünkü her şeyin merkezinde olmadığı, aksine Samanyolu'ndaki yüz milyarlarca hatta daha fazla yıldızdan biri olan, önemsiz bir yıldızın etrafında dolanan ufacık bir kaya parçası olduğu ortaya çıkmıştır.
Sayfa 28 - Hep Kitap YayıneviKitabı okuyor
Sanırım pratik amaçlar sebebiyle "fantezi" hastanın inandığı şeydir, "gerçeklik" ise analistin inandığı şey. Bir insan kendisi de analiz edilmediği müddetçe onun onanmış bir analist olmasına izin verilmez ve bu süreçte kişinin gerçekliğin ne olduğuna dair resmi görüşü benimsemesi beklenir. Sırası geldiğinde bu gerçeklik anlayışını hastalarına da aktarabilirlerse, onların bu gerçeklik görüşü en sonunda üstün gelecektir ya da en azından böyle olacağı umut edilebilir. Metafiziksel ince farklara girmeden, gerçekliğin genel olarak kabul gören bir şey olduğu, öte yandan fantezinin yalnızca tek bir birey ya da bir grup birey tarafından inanılan bir şey olduğu söylenebilir. Bu, elbette ki sıkı sıkıya bağlı kalınacak bir tanım olamaz çünkü öyle olsaydı örneğin Kopernik'in görüşleri yaşadığı dönemde tamamen bir fantezi sayılır, Newton'un döneminde ise gerçeklik olarak kabul edilirdi. Ancak bazı görüşler vardır ki bunlar sadece onları benimsemiş olanların bireysel arzuları üzerinde kurulmuş olup, evrensel olarak kabul edilen temeller üzerine kurulmamış olurlar.
Sayfa 173Kitabı okudu
Leonardo da Vinci
“Keşif yapmaya meraklı, araştırma yapmaktan asla sıkılmayan, deneyci, sorgulayıcı bir kişilikti. İncelemelerini mutlaka kaleme alırdı. Solaktı ve yazılarını sağdan sola yazmaya çalışıyordu. Bu sebeple yazdıkları sadece bir ayna yardımıyla okunabiliyordu. Hedefleri arasında uçan bir araç yaratabilmek de vardı. Bunun için uçan hayvanları ve kanat yapılarını inceliyordu. Galileo'nun başına dert olacak Kopernik kuramları üzerinde çalıştı.”
Sayfa 32 - boyut yayınKitabı okudu
Reklam
Kopernik'in Uzay Karargahı
Baltık kıyısına yakın bu küçük kasaba, güzel bir katedralle süslüdür. Katedral avlusunun duvarında astronomun gözlemlerini yaptığı küçük kule yükselir. Kopernik burada uzun soğuk kış geceleri ve tabii yazların kısa süren geceleri boyunca genellikle arkasına yaslanıp yıldızları incelerdi. Teleskobu yoktu ve diğer tüm gereçleri kendi topladığı kaba aletlerdi. Bunlardan en önemlisi instrumentum parallacticum dediği, iki buçuk metre boyundaki ayakları mürekkep işaretleriyle 1000'e, hipotenüsü 1414'e bölünmüş olan tahtadan bir ikizkenar üçgendi. Bununla güneşin, ayın ve ayla yıldızların yüksekliklerini ve ilkbahardaki konumlarından sapmalarını ölçtü.
4. Bölüm, Sevginin Uygulanması
İnanç nedir, inanç mutlaka Tanrı'ya ve dinsel doktrinlere inanmayı mı getirir? İnanç, mantıklı düşünmeye aykırı ya da ondan kopmuş bir şey midir? İnanç sorununu anlamak için akıllı ve mantıklı olmayan inançtan benim anladığım, boyun eğmeye ya da mantıklı olmayan otoriteye (insana ya da fikre) dayalı inanmadır. Mantıklı inanç ise kendi düşünce
Sayfa 140
İnsan bir kenara bırakılıp sadece hayvanlar ele alınsaydı, evrim kuramı bazı insanlarca bu kadar büyük bir itiraz gösterilmeksizin kabul edilebilirdi, fakat halkın zihninde Darwinizm insanların maymun soyundan geldiği hipoteziyle özdeşleşmişti. Bu da insan gururunu neredeyse Kopernik'in yeryüzünün evrenin merkezinde olmadığı doktrini kadar zedeliyordu. Geleneksel ilahiyat, doğal olarak daima insan türünü yüceltmiştir; eğer ilahiyat maymunlar ya da Venüslüler tarafından yaratılmış olsaydı hiç şüphesiz ki böyle bir niteliğe sahip olmazdı. Bu şekilde insanlar, dini savunduklarını zannederek, kendi özsaygılarını korumayı başarabilmiştir. Üstelik insanların ruhu olduğunu da biliyoruz, oysa maymunların yoktur. Eğer maymun kademeli olarak gelişip insana dönüştüyse, o zaman insan hangi aşamada bir ruha sahip olabilmişti? Bu problem aslında, bir fetüsün tam olarak hangi evrede bir ruha sahip olduğu probleminden daha zor değildir, fakat yeni açmazlar daima eskilerinden daha kötü görünür, keza eskilere artık aşina olunduğundan, onlar o kadar da acı verici gelmezler. Eğer açmazdan kaçınmak için maymunların da ruhları olduğunda karar kılarsak, o zaman da tek hücrelilerin de ruhları olduğu görüşüne doğru sürükleniriz ve tek hücrelileri ruhtan mahrum bırakacaksak, o zaman da eğer bizler evrimciysek neredeyse insanları da ruhtan mahrum etmeye mecbur kalırız. Bu açmazların hepsi Darwin karşıtlarınca hemen bariz şekilde görülmüş ve ne şaşırtıcıdır ki ona eskiye kıyasla daha şiddetli bir muhalefet yapılmamıştı.
Bizim anladığımız anlamda bilimsel yöntem tam olarak Galileo (1564-1642) ve ona kıyasla bu yönde daha az katkısı bulunan, çağdaşı Kepler (1571-1630) ile doğar. Kepler ortaya koyduğu üç yasayla ünlenmiştir: Kepler ilk olarak gezegenlerin Güneş'in etrafında daire değil elips çizerek dolaştıklarını keşfetmişti. Modern akıl için dünyanın elips
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.