Genetiği değiştirilerek ikinci defa ekilemeyen "terminatör" tohum üretilmesi ve bunun üzerinde fikri mülkiyet hakkı iddia edilmesi, birkaç şirketçe bu hakların patentlenmesi; çiftçinin ise her sene çok büyük kısmı doğrudan bu şirketlerin yönetim merkezlerine giden paralar ödeyerek tohum satın almak zorunda kalışı, en etkin biçimde, dünyaca ünlü aktivist yazar Vandana Shiva'nın (1997, 2001, 2007) çalışmalarında eleştirilmiştir. Yerel bilginin ve kendini yeniden üreten tohumun üçüncü dünyadan bedel ödenmeksizin alınarak çok uluslu firmalarca patentlenmesini Shiva "biyo-korsanlık" olarak tanımlar.
Canlılarda devamlılığı sağlayan genetiktir. Kültürün genetiği ise yazıdır. Yazıyı değiştirme soykırımdır, kültür soykırımıdır. İki tür soykırım vardır. Biyotik soykırımda fizik olarak o insanları kesersin, bitirirsin, ama kılıç artıkları çıkar. Kültür soykırımı ise daha etkili. Onun kılıç artığı yok, topyekûn götürüyor. Maneviyatı öldürdünüz mü o toplumu yatırdınız demektir. Bizde yazıyla birlikte dil de değişti. Dilden daha önemli bir şey yoktur; çünkü dil aklın dışavurumudur. Dili zengin olan milletler akıllı milletlerdir. Teorik düşünebildiği ölçüde dili soyutlaşır.
Sayfa 43 - Ş. Teoman Duralı "OSMANLI'NIN YIKILMASININ SEBEBİ KAVMİYETÇİLİK MİKROBUNUN BULAŞTIRILMASIDIR"Kitabı okudu
Dilde millîleşme ve harf inkılabı kısmı...
Teoman Duralı: Dilde millileşiyoruz dediler. Yalan. Atılan kelimelere tek tek bakalım. Eski Türkçeden beri kullanılmakta olan "bey" kelimesini atıp Moğolcada zengin anlamına gelen "bay" kelimesini al. Aynı şekilde "hanım" kelimesi de öz be öz Türkçe bir kelimedir. Onu atıp da "bayan" kelimesini alıyorsun.
Sayfa 43 - Ş. Teoman Duralı "OSMANLI'NIN YIKILMASININ SEBEBİ KAVMİYETÇİLİK MİKROBUNUN BULAŞTIRILMASIDIR"Kitabı okudu
(..) genetiği değiştirilmiş ürünler ve gıda üzerindeki ihtilaf "kültür” ve "bilim” arasındaki bir ihtilaf değildir, iki bilim kültürü arasındadır: bu kültürlerden birincisi saydamlık, kamuya hesap verme, çevre ve insanlara karşı sorumluluk ilkesi üzerine kuruludur. Diğeriyse kâr, kapalılık, gizlilik ve sorumsuzluk üzerine kuruludur.
İnsan olmak incinmeyi göze almaktır!
“Kimse kendinden bir yere gitmiyor/ Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek” (
Şükrü Erbaş).
Ulrich Beck ve 
Anthony Giddens gibi dünyaca meşhur sosyologların da işaret ettikleri üzere günümüz toplumlarında “risk”ler, daha da içinden çıkılmaz hale gelerek insan yaşamını acımasızca tehdit ediyor. Zira geçmişte toplumlar daha çok yangınlar, sel felaketleri, depremler
BANA DÜŞMEYEN BİR ANLATIM
Dudaklarının mihrabından;
Kamu düzenini alt-üst eden ayetler düşer,
Gözlerinin kabesine;
Secde ederken bulurum reşit olamayan göz bebeklerimi
Lügatım;
Cehennemin alevlerini dahi dize getirirken
Ne zaman
Senden bahseden bir dize gark olsa kalemim
Kader- kıyamet sessizlik çöker
Çığlık çığlık boğulurum
Keder oturu gönül tahtıma
Teokrasisini ilan