Hacerülesved tarafından başlamalısın tavafa. Buradan girersin dünyanın sistemine, halkın girdabına, insanların arasına. Bir damla gibi yok olur, kalırsın. Kendi yörüngeni bulur, kendi hareketini başlatırsın. "Merkeze” yerleşir, yörüngeye oturursun,
Allah'ın yörüngesine, ama halkın arasında!
Öncelikle Hacerülesved'e dokunmalısın. Sağ
Peygamberimizin (s.a.v.) ay mucizesi
Ayın ikiye bölünmesi hadisesi
Müşriklerin ileri gelenlerinden Velid bin Mugıyre, Ebu Cehil, Esved bin Muttalib, As bin Hişam, Nadr bin Haris gibi bir çoğu, bir gün toplu halde Muhammedin yanına geldiler ve şöyle konuştular:
-Eğer sen, hakikaten Rasûlulllah isen, ayı ikiye ayrılmış bir halde göster.. Ki onun
Sen de Kabe'nin uzak yakınısın.Bir Kureyşli olmasan da...
Kabe'ye özünden akrabasın;can bağıyla.
Kutsal'a olan sevgin,seni birliğe ayrıştırır.
Kutsal Din'in,
kişiliğine,ahlakına,hayatına ayrıcalıklar getirir..!
Medine'ye hicretten önce Birinci ve İkinci Akabe görüşmelerinde İslami Hareketin lideri yani Peygamber (a.s.) ile İslam cemaatı yani müminler arasında yapılan görüşmelerde genel olarak şu hususlar üzerinde anlaşma yapılmıştır.
"Bollukta, rahatlıkta olduğu gibi sıkıntı anlarında sevinçte de Hz. Peygamber (a.s.)'a itaat etmek esastır. Peygamber herkesin nefsi üzerinde tutulacak, hiç
kimse ona muhalefette bulunmayacak. Hiç bir kınayıcının kınamasından korkulmayacak.
Kesinlikle Allah'a şirk koşulmayacak, hırsızlık ve zina yapılmayacak. Çocuklar
öldürülmeyecek. Kimseye iftirada bulunulmayacak. İyi işlerde Hz. Peygambere karşı gelinmeyecek. Peygamber'in harb ettiğiyle harp, barış yaptığı kimseyle barış halinde olunacaktır." Konuya işaret eden ayet-i kerime şöyledir: "Sana biat edenler (İslam uğrunda ölünceye kadar savaşmak üzere sana söz verenler) gerçekte Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir.Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözü tutarsa Allah ona büyük bir mükâfat verecektir." (Fetih suresi, 10)
Sonra, Medine'ye büyük hicret başlıyor. Bu hicretle Medine, hem kapalı kapılarını dışa açıyor, hem de Kureyş muhacirlerini yeni bir toplumla, yeni şartlar ve mekânlarla tanıştırıyordu.
Allah Rasulü (sav)'e; "Kureyş'in tavaf için gelenleri geri göndermeye ve Muhammed'i Kâbe’ye sokmamaya" ilişkin kararlı tutumları ulaşınca şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun Kureyş'e, harb onları yiyip tüketti. Ne olur yani benimle Arapların arasından çekilseler? Ne zarar ederler benimle Arapları baş başa bıraksalar? Şayet beni yenerlerse emellerine ererler ve şayet ben onları yenersem topluca İslâm'a girerler. Eğer kendileri benimle savaşırlarsa kuvvetlerini korumuş olarak savaşırlar. Kureyş ne zannediyor? Beni hak ile gönderene yemin ederim ki, Allah bu emri üstün kılıncaya kadar ya da başım gövdemden ayrılıncaya kadar bu davadan vazgeçmeyeceğim."
Rabbinin fil sahiplerine nasıl (muamele) ettiğini görmedin mi? O, bunların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? O, bunların üzerine sürü sürü kuş (lar) gönderdi ki bunlar onlara pişkin tuğladan (yapılmış) taş (lar) atıyor (lar) dı. Derken (Allah) onlan yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.» Ve şöyle buyurdu: «Kureyş emn-ü selâmete kış ve yaz kendilerini seyr-ü seferde esenliğe (ve garantiye) kavuşturulduğundan dolayı şu Beytin (Kabe’nin) Rabbine ibâdet etsinler onlar. O (Rab ki) onlan açlıktan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan, eminlik verendir.» Yani Allah’a, onlara verdiği nimetlere karşı şükür ederlerse Allah bu nimetleri kaldırmayacaktır.
İbn-i Hişâm dedi ki:
Ebâbil: Cemaatlardır. Araplar, bildiğimiz bir müfredini söylemezler. Siccil’e gelince, Yûnus en Nahvi ve Ebû Ubeyde bana haber verdi ki o Arab indinde şiddetli çetin şey demektir. Ru’be b. el- Accâc şöyle dedi:
«Onlara, ashâb-ı file dokunan şey dokundu. Onlara pişirilmiş tuğladan yapılmış taşları atıyorlardı.
Ve onlarla ebabil kuşları oynuyorlardı.
LOKMAN SURESİ*
SÛRE HAKKINDA BİLGİ: Mekke döneminde inmiştir. Bazıları, zekâtın Medine'de farz kılındığını söyleyerek, namaz ve zekâttan bahseden âyetin Medine'de indiğini söylemiştir, fakat bu, zayıf bir görüştür. Çünkü Cenâb-ı Hak, bir şey meydana gelmeden önce, olmuş gibi haber verir. Lokman sûresi otuz dört âyettir. Farklı bir sayıma göre, âyet sayısının otuz üç olduğunu söyleyenler de olmuştur.
ÖNCEKİ SÛRE İLE BAĞLANTISI: Önceki sûrenin sonlannda, "Gerçekten biz, bu Kur'an'da insanlara nice misaller getirdik" (Rûm 30/58) buyruldu. Bu sûrenin ikinci âyetinde de, "Bunlar, hikmet dolu kitabın âyetleridir" buyruldu. Kitaptan kasıt Kur'an'dır. Önceki sûrenin 58. âyetinin devamında, "Eğer sen onlara bir âyet getirsen, inkâr edenler mutlaka, 'Siz sadece asılsız şeyler uyduruyorsunuz' derler" buyruldu; bu sûrenin 7. âyetinde de, "Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulağında bir ağırlık varmış gibi bü¬yüklük taslayarak yüz çevirir" buyruldu.
SÛRENİN İNİŞ SEBEBİ: Rivayet edildiğine göre, Kureyş Hz. Peygamber'e (S.A.V.) Hz. Lokman'ın oğluyla arasında geçen kıssasını ve anne babasına iyiliğini sorunca bu sûre indi.
--------------------------------------------
* Süre, adını 12 ve 13. âyetlerde geçen Hz. Lokman'dan almıştır. Sûrede başlıca, gerçek müminlerin vasıfları, Hz. Lokman'ın oğluna öğütleri, tevhid, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve haşir konuları işlenmekte, kıyamet günü için hazırlıklı olunması ögütlenmektedir.