"Canın çok acımayacak.Bu iş bittiğinde seni limonata içip pasta yiyebileceğimiz bir yere götüreceğim.Ağlamazsan,içinden artist resimleri çıkan şekerlemeler alacağım sana."
Bunun üzerine yeryüzünün en büyük korkusuzluğunu yüreğimde topladım.
İlkokullarda yılda en az bir kez Okul Aile Birliği toplantısı yapılır. Velilerin ancak yüzde beşi gelir bu toplantılara. Bu işbirliği yüzündendir ki maşallah yıllar yılı çocuklarımız çok psikolojik ve de pedagojik olaraktan yetiştirilirler.
Bir de Sınıf Aile Birliği toplantıları yapardık. Bu, yılda iki kez yapılır, birincisi ilk dönemde,
Bir çınar; çok eski çağların çınarı ama, yepyeni. Hem büyük, hem yeşil, hem güzel. Oracıkta bir kır kahvesi, üç masalık. Denize karşı.
...
Çay mı? Taze demlenmiş. Limonata? Buz! İhtiyar kahvecinin, özel olarak yedi dağın limonundan yaptığı limonatası. Bir de " bir şey" daha. Bilin bakalım ne? Bir mermer çeşme. Musluğu falan yok. Ha akar, ha akar. Yemyeşil çayır çimen akar, mavi gökyüzü akar, ışık almaz çam ormanları akar. Oh! Yıkayın elinizi; bol su çarpın yüzünüze...Islatın saçlarınızı, ensenizi? Ha şöyle canım! Uzatıp bacaklarınızı oturun şimdi. "Aman usta bana bir şeyler getir. Kuzum. Ne istersen getir. Bir şiir getir, biraz deminki sevinçten, getir işte. Ve demli bir çay!"
İstanbul'un dağdağalı gürültüsü patırtısı ve özelliklede cinnetli trafiğinden sonra Köyceğiz; bir ömür kendi beyninin cehenneminde yalın ayak koşup durmuş bir eski zaman çilekeşine, görünmez meleklerin sunduğu bir bardak serin limonata gibi...
Kimileri der ki,hayat sana limon verirse limonata yaparsın. Fakat hayat sana canına okumayı aklına koymuş,gözü dönmüş bir tanrı verirse savaşa hazırlanır,cennete gitmeyi umarsın.
Alexandria( Alex) Andros :D