Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

M.

tüm dünyanın kusursuzluk arayışında olduğu düşünülür, tarih maddesel gelişimlerin bir ürünü değil, git gide fiziksel dünyaya ilişkin deneyimlerimizdeki değişimlere yol açan zihinsel durumların bir diyalektiğidir.
Sayfa 95 - dorukKitabı okudu
Reklam
Firarı arzulayan bir ömür, zamanın ve mekanın tahakkümü karşısında, toplumun ve kurumların dayattığı gündelik hayat karşısında, bu yüzyıl sonunda (ve başında) ,kendi yokluğuna şen bir bilgi gibi ağıt yaktığında, ağıt, ağıt olmaktan çıkar ve bir lanete dönüşür —belki. Çünkü; İntihar etmeyip yaşıyorsak anlamın büyüklüğünden değil, hayatın içine düşmüş olmaktan, muzır bir merak ile ıstırapli bir inadın götüreceği yeri görme isteğinde; bir de, üstüne üstlük, şahsi duruşun gölgesinin topluma bir lanet olarak düşmesini diliyor olmaktan başka bir anlamı yoktur her güne yeniden başlamanın.
biz kendi yaşamımıza gereken biçimi vermek zorundayız. bu oldum olası boynumuzun borcudur ve bunun altından kalkabilecek gücümüz vardır. biz eylemlerimizin efendisiyiz. yeni bir şey mi yaratılacak ya da eski bir şeyin yerine yeni bir şey mi koyulacaktır, bu yalnızca bizim işimizdir.
Sayfa 30 - sayKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
oysa ne bir başlangıç bekliyordu bizi ne de baştan başlamakta bulunabilecek bir teselli. hiçbir sihirli değnek alnımıza dokunmak istemeyecekti, bıçaklar vazgeçmezdi yaralarda bilenmekten, hiçbir kapı yarına doğru açılmayacaktı gelecekte, kimse hazır olmayacaktı işitmeye. ihanet ederek, ihanetine uğramıştık yazgının, sağ kalarak, yaşar kalarak, biricik, korkunç zaferimizi kazanmış, sonuna dek yenilmiştik. ne yeryüzünde ne gökyüzünde bir karşılığı vardı yaşadığımızın. onu anlatabilecek, anlamlandırabilecek bir dilimiz bile yoktu ki! anlatmak istiyor muyduk? suçla masumiyetin çoktan aynı küle karıştığı bu yangın yerinde hangi çığlığın bir karşılığı, yanıtı, sonu olabilirdi? fark edilmeksizin iyileşen bir sıyrık gibi daha şimdiden silinmişti zamanın kabuk bağlamış ellerinden. nedenlerle, çünkülerle, açıklamalarla, baştan sona kaplı bu dünyada bizi de içine alabilecek bir cümle bir denklem bir eşitlik henüz kurulmamıştı. insana yenilen bir sözcükten aşağılara düşmüş yan yana gelse de hiçbir şey ifade etmeyen "A" harfleriydik sanki her birimiz. tellere tırmanıp kendini taşlarda parçalayan H-A-Y-A-T'tan geriye kalan...belki bir başka sözcükten . geceden çıkıp gelen kahkahalar atarak şarkı söyleyerek kendi yolunu aça aça gelen üzerinde şafağın söktüğü bir başka sözcük.
ne yazık ki batı toplumları bireyleri beklentilerden vazgeçme yönünde cesaretlendirmez; batılı bir birey fakir olduğunu, hiçbir zaman ünlü olmayacağını, yaşlı ve şişman olduğunu kendine kolay kolay itiraf edemez. toplumda oluşan genel hava, atalarımızın akıllarına bile getiremeyecekleri etkinliklere ve hedeflere yatırım yapmaya zorlar bizi. James'in eşitliğine göre düşünecek olursak, bu toplumlar bizim beklentilerimizi büyük ölçüde artırarak, kişinin kendine yeterli derecede saygı duymasını neredeyse olanaksız hale getirirler. beklentilerin karşılanmayacağı hissi, ahirete duyulan inancın erozyona uğramasıyla daha da belirginleşmiştir. bu dünyada yaşadıklarımızın , sonsuza uzanan varlığımızın yalnızca bir prelüdü olduğuna inananlar, ruhlarında en ufak bir kıskançlığın bile yeşermesine izin vermezler; ne de olsa başkalarının başarıları dünyevidir, sonsuz yaşamın koşullarında var olmayacak geçici bir olgudan ibarettir. ancak öbür dünya fikri çocukça bir inanış, hatta bilimsel olarak olanaksız bir uyuşturucu gibi yorumlandığında kişi başarılı olmak ve kendini gerçekleştirebilmek baskısını hissetmeye başlar. çünkü kendini gerçekleştirebilmek için tek bir şansı olduğu bu şansın da tüyler ürpertecek kadar kısa olduğu bilinciyle yüzleşir. dünyevi başarılar, öbür dünyada gerçekleştirileceklerin bir girizgahı değildir artık. bu dünyada her ne isek odur, bundan ötesi yoktur.
Reklam
yalnızca vasat bir kişi ölmek için yaşlılığa erişmeyi ister. dolayısıyla acı çekin, sarhoş olun, haz kadehini dikin kafanıza, ağlayın ya da gülün, sevinçten ya da umutsuzluktan çığlıklar atın, geriye nasılsa hiçbir şey kalmayacak. ahlakın her türlüsü, bu yaşamı, kaçan fırsatlar yığınına çevirmekten başka bir amaç taşımaz.
Sayfa 79 - jaguarKitabı okudu
ne varoluşta ne de hiçlikte kurtuluş olduğuna göre, boynu altında kalsın bu dünyanın da sonsuz yasalarının da!
Sayfa 37 - jaguarKitabı okudu
kim böyle döndürüp çevirdi ki bizi, ne yaparsak yapalım, duruşumuz hep ayrılıp giden birinin duruşu? o nasıl durursa son tepede, ona vadisini baştan başa bir kez daha gösteren; nasıl dönüp bakar, durur, beklerse-, biz de öyle yaşar ve hep vedalaşırız.
kültür yayınlarıKitabı okudu
"Dünden kaçış yoktur, çünkü dün bizi çarpıtmıştır," diyordu Beckett: "Dünden ötürü sadece daha yorgun değilizdir; başkayızdır, dünün felaketinden önceki halimizden farklıyızdır."
Sayfa 92 - metisKitabı okudu
aşkın tek işlevi, bizi bir haftalığına-ve sonsuza dek- yaralayan ölçüsüz ve acımasız Pazar öğleden sonralarına dayanmamıza yardım etmesidir. atadan kalma kasılmaların sürükleyiciliği olmasa. binlerce göz gerekirdi bize, saklı gözyaşlarımız için; ya da yenecek tırnaklar, kilometrelerce tırnak...artık akmayan bu zaman başka türlü nasıl öldürülür? bu bitmez tükenmez Pazarlar'da var olma acısı kendini tümüyle gösterir. bazen bir şey içinde kendimizi unutmayı başarırız; ama dünya içinde kendimizi nasıl unutabiliriz? bu olanaksızlık o acının tanımıdır. bu acının yakaladığı kimse hiçbir zaman iyileşmeyecektir, evren tamamen değişse bile. değişmesi gereken yüreğidir, oysa yürek değişmez; onun gözünde, var olmanın da tek bir anlamı vardır: acısına gömülmek- gündelik bir nirvanaya varma talimi onu geçersizliğin algısına yüceltene dek...
Reklam
yol, geçmişin izlerine dönemeyecek kadar katılaştığında, yolculuk da bitiyor. pek çokları, bu telafi edilemez yenilginin ağırlığından kurtulmak için, kendilerine bir müze kurmaya girişir: çocukluk ve gençlik müzesi. bu kötü girişim, katı olanı daha da katılaştırır ve geçmişimizi kötü bir çeviriye dönüştürür. oysa ben, kelimelere bu hazzı yaşatmamaya kararlıydım; geçmişime giden yolların üzerine kalın bir şerit çektim. emlak alışverişlerinin, benzin fiyatlarının, oy sandıklarının, köprü geçiş ücretlerinin, orta yaş kadınların göstermelik nazlarının, kargodan kitap siparişlerinin, bankamatiklerin, çok satan kitapların ortasında, geçmişine uğramayan bir adam var ettim kendime. taşınmaz olanı taşıma gafletine düşmedim. tam tersine yenilgimin tadını çıkardım uzunca bir zaman. tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrelttikçe seyrelttim. kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. günler, için uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım.
Sayfa 20 - dergahKitabı okudu
bir resim geldi. vapurdayım, denize bakıyorum. denize atılmış nesneler, birer birer yanımızda geçiyor, geride bıraktığımız yönde uzaklaşıp kayboluyorlar. içimden bir cümle geçti: uzaklaşan şeylerin gözden yitişini görmemek için, gözlerimizi başka yöne çevirsek bile, yine de ne bok yemeye bir taraflarımızla geyik gibi bakardık?
Sayfa 29 - iletişimKitabı okudu
Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben Bir resimli kitap bahçesinde Kâğıt ağaçların gölgesi altından Toprak yollarında geçip giden Kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin Sıralarında veremli okulların Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan Ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar Ulu ağaçlardan sığırcıkların
Sayfa 30 - kırmızıkediKitabı okudu
ikimiz birlikteyken, geleceğin senden bana aktığını duyumsuyorum, benden de sana-kum saatiyiz sanki.
Sayfa 41 - veKitabı okudu
nasıl anlatmalı şu iğrenç şom ağızlıya sadece şom ağızlılık etmek için gelmediğimizi buraya, dokunmak için geldiğimizi, yaşayanlara özgü dilimizle, şaşılası dudaklara, duru, soğuk derelere? büyük bir mucizedir yaşamak nasıl tartışmalı bunu hiç yaşamayacak olanlarla? belki tartışabilir insan, ama haydi canım sen de!
Sayfa 38 - veKitabı okudu
124 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.