Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
RÜŞVET VE YOLSUZLUĞUN KAYNAĞI
Rüşvet ve yolsuzluk, yarı-sömürge yarı feodal bir toplumun ay- rılmaz bir parçasıdır. Bürokrasi; yabancı ve feodal menfaatlerin ge- niş halk kitlelerini sömürmesini kolaylaştıran bir araçtır. Bürokrat kapitalistler, komprador ve toprak ağası sömürüsündeki kârlardan pay alırlar. Bu onların ödülüdür. "Liberal demokrasi" ya da "serbest
Mapeker, git başımdan! Mapeker değil Mah-pey-ker! Ay gibi güzel yüzlü demek. - Tuzlayım da kokmayasın! - Öğretmenim! Öğretmeniiim! İtris bana ha- karet etti! - İtris değil, İdris! Hadi çocuklar! Hadi çocuklar!
Reklam
Mağrip bölgesi tarikatı olan Ticânîliğin Osmanlı devrinde Anadolu'da faaliyeti yoktur. Tekkelere, tasavvufa ve hatta İslâm'a düşman olan İsmet İnönü, adamı Kemal Pilavoğlu'na Türkiye'de bu tarikatın adıyla bir tekke kurdurur. 1950 seçimlerinde CHP'nin Ankara Milletvekili adayı olan Kemal Pilavoğlu bu sözde tarikatın sözde şeyhidir ve müritlerini Mustafa Kemal'in heykellerine saldırtır. Sıkıyönetim komutanlığı'nın 1972 tarihli raporunda bu hususta şu cümleler yazılıdır: "Liderleri Kemal Pilavoğlu, Abdurrahman Babür olan Ticânîlik, MAH tarafından kurulmuş istihbarat alınan bir tarikattır." Kurulma tarihi 1940'ların başı. Yani İnönü'nün "tek adamlık" rejiminin ilk yılları... Heykellere saldırtmanın gerisinde yatan sözde sebep, din. Ancak asıl amaç; rejimi sağlama almak ve rejim muhaliflerini kışkırtarak afişe etmek ve sonra da icabına bakmak.
İkinci Rus Harbi devam ederken, bütün sefer zamanlarında usülden olduğu üzere, camilerde “Surei Fetih” okunuyordu. Bu vazifeye devam edeb hocaların ücretleri verilmesine müsaade istenilerek yeni padişah olan III.Selim’e bir telhis takdim olunmuştu. Selim bu telhisin kenarına şu satırları yazmıştır: “Bilmem hulûs ile mi kıraat olunuyor? Yoksa erbabına mı tesadüf olunmuyor ki bir semeresi müşahede olunamıyor? Hoş imdi, gene altı mah kıraat olunsun ve akçesi Darphaneden verilsin. Akçe ile olan dua böyle olur?”
Sayfa 155Kitabı okudu
Karabibik'e Özgü Sözlük Alan: Kır, açıklık, tarla olmayan yer. An: Hudut. Behr: Dehr. O vaktin behrinde: O tarihte. Beslengi: Besleme, üvey kız. Birinti: Birikinti, topluluk, kalabalık. Boynuz: Boynuz ağacı [keçiboynuzu]. Bu gez: Bu defa. Camıs: Camus, manda. Çetele: Köylüler borçlarını çetele ile hesap ederler ki bunla￾rın
... Aşkın gönül titretir, Şems misin, mah mısın?
Reklam
(* Mülk kelimeleri '' melik'' diye de okunabilir) Bakınız metin "adl" ile başlıyor, "adl" ile bitiyor. Yani başı (M adalet, sonu adalet. Öteki unsurlar çemberin neresinde olunsa olsun, dönüp dolaşıp gelecekleri yer adalettir. Şimdi gelelim açıklama faslına. 1. İnsanoğlu tek başına yaşayamaz (Yalnızlık Allah'a mah- sus). Çünkü insan medeniyyün-bit'tab'dır. Yani yaratılış itibarı ile cemiyet halinde yaşaması gerekir. Ve öyle de yaşar. 2. Cemiyet halinde yaşayan insana bütün fertlerin tâbi olacağı bir mevzuat lazımdır. Bu töre olabilir; kanun, örf, şeriat olabilir. 3. Bu mevzuatı ayakta tutacak (ona uyulmasını sağlayacak) bir organizasyona ihtiyaç vardır. Bu padişahtır, devlettir, hükümettir. 4. Fertler cemiyet halinde yaşayabilmek için, yani medeni olabilmek için kanuna, örfe, padişaha, devlete, hükümete itaat etmek zorundadırlar. 5. Padişaha (devlete-hükümete) itaati mümkün ve zaruri kılan padişahın (devletin-hükümetin) âdil olmasıdır. 6. Çünkü adalet mülk ve devletin salâhının teminatıdır (Adalet mülkün temelidir). 7. Mülkü korumak için askere ihtiyaç vardır. 8. Askerin varlığı için mal (toprak-mahsul-üretim) ve para lazımdır. 9. Üretimi yapan, toprağı ihya eden ve parayı sağlayan (vergi veren) râiyettir (yani halktır). 10. Vergiyi adaletle toplamak ve adaletle harcamak padişahın (devletin, hükümetin) görevidir. 11. Cihanın ayakta durmasının (yani nizâm-ı âlemin) asıl sebebi adalettir. Bu kadimden gelen bir formüldür. Osmanlı'ya kadar ulaşmıştır. Bu formül devlet-adalet-hükumet yahut padişah, -yani sen ona ne dersen de- ile halk arasındaki münasebeti belirliyor.
'yasaklara nigehbân olma, ey mâh-ı zemîn orkideler seninle büyüsün bahçemizde.. .'
“Mahşer değil, mah ve şer. Birbirinden farklı şeyler. Yeni bir dövme yaptırmak istiyorum, ikimizi temsil eden.” “Anlamı ne peki?” “Mah, ay demek. Gökteki kamer demek, güzellik demek... Sen demek.”
Ey mah-ı peykerim her şey güzeldir, Hapset beni gözlerinin içine...
Reklam
Mah-ü-mihr ayı da onun yadigârıdır. Bu ayda sevinçli ol, keder yüzü gösterme! ’ Feridun, beş yüz: yıl padişahlık yaptı.. Bu müddet zarfında bir gün bile kötülük etmedi. ' Ey, oğul! Görüyorsun ki sonunda bu dünya ona da kalmamıştır. O halde sen de hırsa kapılma,dünya için tasalanma! Dünya kimseye kalmaz; onda kimse aşırı bir sevinç bulamaz:.
Psikolog Zick Rubin, aşkı deneysel olarak ölçmek için bir metot geliştiren ilk kişilerdendir. Rubin, aşkın üç öğeden oluştuğuna inanıyordu: bağlanma, ilgi ve yakınlık/mah­ remiyet. Bağlanma: Bir başkasıyla birlikte olma ve ondan ilgi görme ihtiyacı. Onaylaruna ve fiziksel temas, bağlan­ manın önemli bileşenleridir. İlgilenme: Bir başkasının ihtiyaç ve mutluluğunu ken­ di ihtiyaç ve mutlulukların kadar önemsemek. Yakınlık/Mahremiyet: Özel arzu, duygu ve inançlanru paylaşmak. Rubin, bu ögeleri ölçecek iki anket geliştirdi. Rubin'e göre birinden hoşlanmak ve ona aşık olmak arasındaki fark, onu degerlendiriş biçimimizden anlaşılabilirdi.
Hareket etmeyen güzel bir vücudu nasıl her taraftan yağ tabakaları kaplarsa, gazeteler de bir taraftan yiyecek ve içecek ilanları, diğer ta- raftan metni kovan resimlerin istilası altında kaldı. Dünya matbuatına göz atılınca hükmedilir ki, zamanımızda mide ve bağırsak, beyinden çok daha şerefli birer uzuv derecesine yükselmiştir. Hatta iri göbekli insanların etrafımızda çoğal- dığına bakılırsa, birçoklarının şimdi, beyinlerini kemik mah- fazasından çıkarıp, karınlarında taşıdıklarına hükmetmek lazım geliyor. Beyin, haysiyetinden bu kadar kaybettikten sonra, hayatî faaliyette insanın filden, karıncadan, leylek veya zürafadan hiçbir farkı kalmıyor. Rabbim! Her zevki tatmin edecek ve ismi yine "sanat ve edebiyat” olacak olan felsefe taşını nasıl bulmalı?
Nasıl zıdd olmasın âlemde garbiyyûna şarkıyyûn? Güneşten hepsini gûyâ ki nûrun mâh almıştır; Zirâat, ma’rifet, san’at, saâdet şimdi onlarda, Cehâlet, meskenet, zillet, rezâlet bizde kalmıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.